Türkiye için 2 Kasım 2002 neyse 1 Kasım 2015 de o.Türkiye’nin demokratikleştirici çoğunluğu sandığa el koydu ve milli iradenin her şeyin üstünde olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bazı dönemler hususi nitelikler taşır. Ortadoğu’daki demokratikleşme hamlelerine karşı geliştirilen iç savaş ve darbelere paralel biçimde Türkiye de böyle bir döneme girdi.
Gezi kalkışması ve ardından 17-25 Aralık’taki yolsuzluk operasyonu görünümlü darbe teşebbüsü...
Devletin tüm kurumlarına nüfuz ederek adeta kılcal damarlarına kadar yayılmış bir virüs, siyaseti işlemez kılmak ve devlete el koymak üzere harekete geçti ve Türkiye bu tarihten itibaren adeta bir türbülansa girdi.
O günden bugüne demokrasinin olmazsa olmazı bildiğimiz muhalefet partileri başta olmak üzere, akıl hocaları dışarıda olan ne kadar grup, aydın, STK varsa el birliğiyle Türkiye’yi bir nefret söylemi ve kutuplaşmanın içine çekmeye çalıştılar. Eleştirinin yerini hakaret ve küfür, tolerans ve nezaketin yerini hobdinlik ve nefret aldı.
Neredeyse her yıla bir seçimin düştüğü, demokrasinin bu kadar sık sınandığı bir ülkeyi “diktatörün ülkesi” olarak lanse etmeye başladılar.
Türkiye’nin, demokrasisini daha ileriye götürebilmek ve bölgesinde daha etkin olabilmek için başlattığı Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olan Çözüm Süreci yine bu süre içinde askıya alındı.
Etno-politik bir taban da bulmuş olan terör örgütü Türkiye aleyhine ne kadar ülke istihbaratı varsa hepsinin birden taşeronu olabilecek kadar yüksek düzeyli bir saldırı başlattı.
Kürt düşmanı Esed’le işbirliği yapan PKK/PYD, en başta Kürt halkının barış ve huzurunu hedef aldı.
Terör, 7 Haziran’dan bu yana yüzlerce can aldı, binlerce insan hendeklerle ablukaya alınan mahallelerde rehin durumuna düşürüldü. Binlercesi evini terk etmek zorunda kaldı. Kürt halkına aldığı nefesi, yediği lokmayı zehir eden PKK ve onun sözcülüğünü yapan, mayınlarını döşeyen, azığını dağa çıkaran, insan kaynağını temin eden HDP de Kürt halkının bu zulüm karşısındaki çaresizliğini sonuna kadar sömürdü.
***
7 Haziran seçimlerine, neredeyse tüm muhalefet partileri birer pro-terör örgütü olarak girmişti. Bir tarafta devletin imkanlarını kullanarak organize olmuş Paralel Devlet Yapılanması’nın ellerine tutuşturduğu sahte belge ve tapelerle siyaseti kirlettiler, bir taraftan Alevi toplum kesimini DHKP-C’nin tabanı olmakla itham edercesine bu terör örgütüne meşruiyet sağlayacak eylem ve söylemlerde bulundular, bir taraftan da AK Parti ile ilişkilendirerek DAEŞ’e bir terör örgütüne yapılabilecek en büyük iyiliği yaptılar.
PKK ise malum! Sandık sonuçlarını silahla garanti edecek bir strateji ile 7 Haziran seçimlerine HDP kılığında giren PKK’ydı.
Bir tek Game of Thrones’da izleyebileceğimiz bu şeytanca senaryoların hepsi yaşandı! Herkes rolünü hakkıyla oynadı. MHP, HDP birlikte rol aldı. Yıllarca bize “ana akım” diye yutturulan kökü dışarıda medya organları da başroldeydi; PKK, FETÖ, DHKP-C ve DAEŞ de... İran’ı, Esed’i, Almanya’yı, Brüksel’i de unutmayalım... Unuttuklarımız da kusura bakmasın!
1 Kasım’da insanlar sadece bir demokrasi prosedürünü yerine getirmek için gitmedi sandığa. Bu oyunu gördükleri için, tehlikenin farkına vardıkları için de gittiler. Bu tehlike karşısında yapabilecekleri tek şeyi yaptılar, oylarıyla ülkelerine sahip çıktılar.
Pusulada adı yazılı muhalefet partileri ise bu oyunun parçası oldukları için yenildiler.
Onlarla birlikte FETÖ de, PKK da, DAEŞ de yenilmiş oldu.
Onlarla birlikte ülkesini Batı’ya şikayet edenler de yenilmiş oldu.
Onlarla birlikte Batı başkentlerinde manşet atanlar da yenildiler.
Bu yüzden slogan atmadan dağılın ve demokrasi ayarlarınızı bir daha kontrol edin.
Sandık en iyi terbiye edicidir!