Türk siyaseti üç ana gövdede toplandı. Muhafazakârlar, milliyetçiler ve solcular. Bu ana siyaset içinde milliyetçilik yükseldi. Fakat milliyetçilik de büyük ölçüde muhafazakârlıkla beraber konumlandı. Elbette bahsettiğimiz Türk milliyetçiliği. Özellikle MHP ile temsil edilen milliyetçilik. İYİP ile temsil edilen milliyetçilik ise düşüş yaşadı. Çünkü batıcı ve seküler liderliğin önderlik ettiği bir hatta yer aldı. CHP'nin ve Kılıçdaroğlu'nun temsil ettiği siyaset budur. Muhalif milliyetçilik, düşüşe geçti. Ana milliyetçi gövde ise Erdoğan liderliği çerçevesinde tutum belirledi.
Muhalif muhafazakârlar da büyük bir sosyolojik kayıp yaşadı. SP, DEVA ve Gelecek Partisi Kılıçdaroğlu liderliği ile bütünleşerek sosyolojilerini kaybettiler. Çünkü onlara oy veren küçük kitleler bile CHP ile birleşilmesine mesafe koydu. Siyasal tahayyül ve kimliklerini tercih ettiler. Bu partiler hak etmedikleri vekilleri alarak meclise girdiler. Bu açıdan kazançlılar. Fakat uzun vadede siyasal nitelikleri, duruşları ve sosyolojileri itibariyle epeyce anlam kaybına uğradılar. İslam, Milli Görüş, muhafazakârlık hattı CHP ve lideri Kılıçdaroğlu'nu benimsemedi. Bu da aslında muhafazakâr siyasal sosyolojisinin hala ciddi manada CHP ile olan mesafesini gösteriyor. Bunun en büyük nedenleri arasında Türkiye'de yaşanan CHP tecrübesi ve siyasal fikriyatıdır. CHP, ne kadar söylem değişimine yönelirse yönelsin nihayetinde batıcı ve seküler bir ruha sahip. Bu ülkede din ile ilgili kötü bir bagajı bulunuyor. Bundan dolayı da CHP siyasetine karşı en büyük mesafeyi de her zaman muhafazakârlar göstermiştir. Bunu algılayamayan muhalif muhafazakârlar, hem Türkiye hem de muhafazakâr sosyolojiye karşı ciddi bir körlük ve kopukluk içinde konumlandılar.
Davutoğlu ve Babacan siyasal kişilikleri, elitist sosyoloji müktesebatlarından besleniyor. Bundan dolayı da kamusal temsil kabiliyetleri oluşmuyor. Bilimin ve ticaretin steril ortamları ile liberal sol aydınların yol göstericiliği, onları CHP elitizmiyle kolayca uzlaştırdı. Fakat kendi çevrelerinden de bir o kadar kopardı. Muhafazakâr sosyoloji, İmam-ı Gazali'den sürüp gelen siyasal kültürü ve bilinci tercih etti. Siyasal bilincimizden akıp gelen bir kültürdür bu. Cumhuriyetin bütün reddi miras pratiklerine rağmen bu kültür hala devam ediyor. Milliyetçilerde de bu devam eder. O da şudur: Ümmetin/milletin birliğini koruma ve parçalanmadan uzak durma. Erdoğan liderliği de "birlik ve bütünlüğü" üzerinde taşıyan bir liderlik olarak algılandı. Maslahat tezi de etkili oldu. "Müslümanların maslahatı" söylemi iktidara ciddi anlamda meşruiyet sağladı.
Bu seçimle beraber Erdoğan'ın hem muhafazakârlığın ana liderliğini ve hem de Türkiye liderliği yeniden tescilledi. Bütün muhafazakâr dernek, vakıf ve oluşumları etrafında mobilize etmeyi başardı. Milliyetçiliğin yükselişini Cumhur İttifakına kanalize etti. Cumhur İttifakı'nın parçası olan MHP'nin yeniden yükselişi bunu göstermektedir. Erdoğan, Orta Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz ve kısmen Marmara bölgesini liderliğinde buluşturdu. Ayrıca Bursa gibi eskiden ANAP'ın kalesi olan sermaye, üretim ve sağ nitelikler taşıyan bir şehirden de çok yüksek bir oy aldı.
AK Parti'de bütün yıpranmalara rağmen yüksek bir oy oranına ulaştı. Bunun en başta gelen nedenleri arasında Erdoğan'ın liderliği gelmektedir. Türkiye, milliyetçi muhafazakârlığa doğru gerçekleşen siyasal değişime yeniden onay verdi.