Muhafazakârlar, Türkiye realitesinde çok geniş bir kesimi kucaklar. Milli Görüş, İslamcılar, Nakşiler-Kadiriler, Nurcular, sağcılar, muhafazakâr milliyetçiler... Bu kadar geniş bir sosyolojiyi sadece İslamcılığa indirgeyerek ahkâm kesenler var: Muhafazakârlar okumazmış, okusalar da anlamazlarmış. Muhafazakârlar orta sınıf, az eğitimli ve taşralılarmış. Bunun gibi epeyce sığ düşünceler dolaşıyor ortalıkta.
Muhafazakâr sosyoloji çok geniş bir kesimi kapsıyor. Türkiye sosyolojisinin çoğunluğunu meydana getiriyor. Orta sınıf da var, taşra da var. Yüzyılların geleneğine dayanan esnaf da... Orta sınıf her zaman köklü sosyolojik değişimlerin öncüsü olmuştur. Çünkü egemen olanlar zaten her zaman statükocu. Onlar yerlerinin değişmesini istemezler. Anadolu'da yükselen orta sınıf da her zaman Türkiye'de gelişmenin dinamizmi olmuştur. Özellikle serbest piyasa ile beraber gelişme ve üretme gayretleriyle öne çıkarlar. Anadolu'nun uyanışıdır bu! Kayseri, Maraş, Antep ve Konya gibi şehirler canlanır. Tekstil başta olmak üzere çeşitli alanlarda istihdama ve zenginliğe öncülük ederler. 2005 yılında bir grup Avrupalı ve Türkiyeli bilim insanının Kayseri özelinde yaptığı çalışma bu açıdan dikkat çekicidir. Bu araştırmada muhafazakar iş insanlarının kurdukları fabrikalar, ürettikleri zenginlik ve yaptıkları ihracatlarla yeni bir süreç başlattıklarını ifade ediyorlar. Ayrıca zenginliği eğitime, okullara ve fakirlere dağıttıklarını belirtiyorlar.
Muhafazakâr sosyolojide mahalle ve esnaf çok önemlidir. Orta sınıfta yer alan bu esnaflar asırların müktesebatını, ticaret yapma biçimini ve kültürel mirasını taşırlar üzerlerinde. Konya'ya yaptığım bir yolculukta bunu yakından müşahede ettim. Esnaf çarşısının camisinde sabah namazından sonra çorbalar içildi ve sonra da dükkânlar açıldı. Asırlardır devam eden bir gelenek. Yine İzmir, Konya, Kayseri gibi şehirlerde bu esnaflık ve bunun gelişen biçimlerini yakından gördüm. Bu esnaflar sadece ticari topluluklar değil. Aynı zamanda ciddi dayanışma ve kültür ağlarına da sahipler. Nakşilik gibi geleneklerden geliyorlar. Gönüllü ve hayır faaliyetlerinde etkinler. Bugün de cemaatler başta olmak üzere muhafazakâr kesimlerin yardım ve gönüllülük faaliyetlerinde Türkiye'de etkin olmalarının temelinde bu kökler var. Bu kökler artık modern şartlarda yeniden üretiyor kendisini.
Muhafazakâr sosyolojinin geniş bir entelektüel dünyası var. Kitap yazan da, Türkiye'yi entelektüel olarak canlandıran da onlar. Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Peyami safa, Ahmet Hamdi Tanpınar (görüşleri ve eserleri ile), Erol Güngör, Sezai Karakoç, Necip Fazıl, Fuat Başgil... Hepsi muhafazakâr düşüncenin koalisyonunda yer alırlar. Türk toplumunu savunurlar. Bu toplumun tarihi, dini, kültürel varlığını esas alırlar. Modernliğe açıktırlar. Ama ona köle olmazlar. Onu merkeze alarak kendi düşüncelerini ikincil hale getirmezler. Batı entelektüel hegemonyasına karşı eleştirel ve meydan okuyucu tutumlara sahiptirler.
Taşra, yeni orta sınıf ve esnaf geleneğinin üretim ve paylaşım dinamizmi ile beraber önemli dönüşümler yaşıyor. Fabrikalar ve üniversiteler taşranın çehresini değiştiriyor. Batıcı ve sol aydınlar olumsuz taşra imgesi ile düşünmeye devam etsinler. Onların bilincinde taşra halen çamurlu sokaklarda yaşayan insanlar. Okumayan, eğitimsiz ve hurafe dolu inançların peşinde koşan cahil kitleler. Kibirli, elitist ve dışlayıcı bir tahayyül...
Muhafazakâr sosyoloji aydın ve ekonomik failleri kadar siyasal failleriyle de önemlidir. Bunu da bir sonraki yazımda ele alayım.