Üç gün içinde aniden değişen milli takım görüntüsünün, 3 temel nedeni var...
1- Lucescu’nun, Ukrayna maçındaki kötü kadro tercihini revize etmesi...
2- İlk maçtaki ürkek ve kişiliksiz görüntümüze; cesaret ve hırs yüklenilmiş olması...
3- Çok ağır eleştiri alan futbolcularımızın, kendilerini affettirmek için ekstra motivasyona sahip olmaları...
Bu üç nedene ilave olarak; Kassai’nin aleyhimize dönük olarak vermediği ve Burak’a gösteremediği kırmızı kartın sağladığı büyük avantajı da, eklemek gerekir. Çünkü maçın kaderi değişebilirdi.
***
Bizi 2016 Avrupa Şampiyonası finallerine götüren mucizevi son 3 maçlık seri; bu kez de Rusya’da yapılacak Dünya Kupası finalleri için, sanki yeniden başlamak üzere... Hele Ukrayna’daki feci tablodan sonra, Eskişehir’de Hırvatistan’ı yenmek; belki istenen, ama beklenen bir şey değildi. Zaten bu yüzden şok etkisi yarattı.
Başarıyı yakalamak için, sürekli mucizeleri kollayan bir ülke olmak; her zaman geçer akçe değildir. Sistemi oturmuş, kadrolaşmada temel iskeletini oluşturmuş ve belli bir futbol ekolü olan ülke durumuna gelmedikçe; şans ya da mucizeyle kazanılan hiçbir şeyin kalıcılığı olmaz.
***
Günü gününe... Maçı maçına... Anı anına uymayan fırıldak bir milli takım örgüsü; geleceğe yönelik hiç bir projeye uyum sağlayamayacak kadar ağır bir tortu oluşturur. Sistemsizliği sistem haline getirmek, yapılabilecek en büyük hatadır... Ne yazık ki, düştüğümüz bu çukurdan bir türlü çıkamıyoruz. Temel sorun burada...
Milli takımımızın Hırvatistan karşısında elde ettiği başarı, elbette herkesi mutlu etti ama; istikrara kavuşamayan futbolumuzun geleceği, gene mucizelerden destek almak zorunda...
Ayakları yere sağlam basan bir ülke olmadan, dengede durmamız zor olacak. Sarhoşlar gibi yalpalaya yalpalaya...Yengeçler gibi yan yan... Kaplumbağalar gibi ağır aksak gitmekten bıktık.
Ne yapacağından emin olacağımız ve her koşulda güvenebileceğimiz bir milli takım istiyoruz. Çok mu?