Haftaya ağırlığını koyan iki olay var. Önce Başakşehir’in Kayseri’deki puan kaybı, ardından da G.Saray’ın 0-2’den skoru 3-2’ye getiren Bursa maçı... Fark 6’ya indi.
Heyecan, rekabet, kızışma artıyor. Üstelik daha da tırmanacağa benziyor. Zaten böyle olursa, yaşananların bir anlamı ve değeri olur. Başakşehir’in fark yaparak mutlu sona gideceği bir lig, zaten cazibesini yitirir. İşin bu duruma gelmesi iyi.
***
İki gol geriden gelip. G.Saray’ın 3-2 öne geçtiği Bursa’daki başarısı için; maç yazıma “Kör kuyudan şifalı su çıkardı” başlığını atmıştım.
Yediği goller karşısında asla sinmemesi, aksine daha da kamçılanması; sarı-kırmızılıların ilk başarısı... Zaten zora düştüğü ve birden fazla gol yediği maçlarda bunu sıkça yapması, neredeyse gelenek halinde... Çok da şaşırtıcı değil!
Ama maç içinde dikkatimi çeken bir şey oldu. G.Saray, rakibinin üstüne doğru diklendiği anlar da dahil; sürekli olarak kanatlardan yüklendi. Operasyon başarıyla yürüyor, ama iş sonuç almaya gelince; sistem tıkanıyordu. Bu durumda, kanatlar yerine ortadan delme çabasının bir alternatif olması gerekiyordu. Fakat, G.Saray’ böyle bir tercihi olmadı. Israrla ve inatla kanatlardan sonuç aradı. Ortadan geldiği tek bir anı vardı, onda da Feghouli’nin uzaktan şutuyla gelen müthiş golüydü.
***
Kanatlardan yüklenip bir sonuç alamadığı halde, golün orta bölgeden gelmesine rağmen; G.Saray bu alana hiç yönelmedi. Bu ısrarlı/inatçı/sistematik yükleniş miydi, yoksa oyunun akışına dayalı doğal bir durum muydu, anlayamadım. Terim’in bu inatta bir direktifi var mıydı?
Netice itibariyle, inovatif bu uygulamadan 3 puan çıktığı için; durduk yerde “Şansıyla kazandı” diyemeyiz. Aslında şanstan bahsetsek bile; şansını böyle çatır çatır ve inatla oynayarak bazen kendin de yaratırsın.
***
Bursa’daki gerçek, iyi futbol oynayıp oynamadığınla ilgili değil; iki farklı geri düşmeyi hazmedemeyen, kabul edemeyen kutsal bir direnişin varlığı ile ilgilidir. Bu isyan sonucu getirdi. Önemli olan bu!