Süleyman Askeri Bey, Enver Paşa, Mustafa Kemal Bey, Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa, Kuşçubaşı Eşref Bey ve has adamı Zenci Musa ve daha birçok Teşkilat-ı Mahsusa üyesi, İtalyanların Libya'yı işgal edeceğini duyunca bir koşu Trablus'un yolunu tutar! Bugün Libya'ya giden Mehmetçiğe ‘lejyoner’ demek saygısızlığında bulunanlar, herhalde o devirde yaşasaydı Mustafa Kemal'e de Enver Paşa ve arkadaşlarına da sövüp sayardı.
Bugün sırça köşkte yaşayıp çevresine koyun gözlerle bakarak, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen sürüyle adamcık var. O yılan bir gün gelir seni mabadından hart der ısırırsa, "aman Memet'im.. Mabat elden gidiyor... Yetiş!" diye yaygarayı önce sen koyuverirsin. Yaşam boyu, afedersiniz, yaralı parmağa işemeyen bu adamlar, her girdikleri seçimden niçin dayak yiyerek çıktıklarını hala çözebilmiş değiller!
Batı'dan emir almaksızın tuvalete bile gidemeyenler, Türkiye'nin bazı kararlar almasını, bir başına hareket etmesini hem anlamıyor hem de korkuyorlar. Yanlarında Batılı devletler olmadan yüz nuımaraya bile gidemeyen bu zavallılar, "Ne oldu da bu devlet kimseye danışmadan, salt kendi çıkarları doğrultusunda karar alabiliyor" diye birbirlerine soruyorlar. Yürekler selanik, dudaklar kurumuş, midelerde kelebekler uçuşuyor. Ve tabi korku dağları bekliyor!!
Bugün neredeyse bütün Arap aleminde sokağa dökülen ezilmiş halklar ellerinde Tayyip Erdoğan'ın posterlerini taşıyor. Bunca garibin, ezilmişin ardında saf tuttuğu adam niye Erdoğan da, örneğin Kılıçdaroğlu Kemal Bey değil? Eğer Recep Tayyip Erdoğan sizin dediğiniz gibi ‘bir diktatörse’ kaç kuşaktır diktatörlerin çizmesi altında ezilmiş bunca halk, niye ona dört elle sarılmak istesin? Var mı bunun cevabı sizde? Yok tabi! Olsa Mehmet'e dil uzatmaz Monşer tayfasından yardım istemezdiniz!
Garibanın, hele de senin hemşerin ya da vatandaşın değilse hakkını korumak zor zanattır. Ardında kimse yoktur çoğu kez; yalın kılıç çıkmışsındır er meydanına; salt iman ve yürekle. Bu özellikler kimilerine yabancıdır. FETÖ darbe girişimiyle lanetlenen ve de kirlenen 16 Temmuz gecesi tam anlamıyla araziye uyan, bir Adam cep telefonuyla, gözü dönmüş, CIA'nın maşası, cahil bir gezici vaiz ve tayfasına karşı milletini direnmeye çağırınca ve o soylu Millet tankların önüne yatınca saklandıkları deliklerden çıkabilen somun pehlivanları, bırakın ülke yönetmeyi bir köye muhtar bile olamazlar.
Sorun diktatörlük falan değil aslında. Sorun neden o da biz değil sorunudur. Tam 70 yıldır bu milletten seçim sandıklarında dayak yiyenler önce neden ha babam de babam sopa yediklerini ve bu milletin onlara neden selam vermek dahi istemediğini çözmek zorundadır. Yoksa bir arpa boyu yol dahi alamadan yıllar devrilir; ah ile vah ile geçer ömürler...