Bu haftaki yazımızda bir ailenin hikayesini paylaşmak niyetindeyim. Yerimiz dar ve mevzumuz uzun olduğundan tamamını paylaşmak zor ama meraklısı için söyleyelim ailenin hayatı kitap halinde de basılmıştır.
Ailelerin hikayeleri üzerinden memleket tarihini anlatmak romancıların da sevdiği bir iştir. Thomas Mann ve Orhan Pamuk böyle eser verenler arasındadır.
Molu Ailesi hakkında da bir roman yazılmamıştır ama akademisyen Mehmet Şahin Hoca ailenin hikâyesini pek güzel bir eser olarak hazırlamıştır.
“Pek güzel” derken kastımız; ailenin hikâyesi tek bir ağızdan değil farklı kişilerden derlenerek anlatılmıştır. Ayrıca Mehmet Şahin Hoca zaman zaman araya girerek ve kitabın sonuna bir özet koyarak durumu derli toplu bir şekilde bize anlatmıştır.
Molu ailesinin hikâyesi aslında Kayseri’nin hikâyesi ile iç içe geçmiştir. Arif Molu merhumun toprak ağalığından sanayici oluncaya kadar geçen sürede Kayseri’yi okumak da mümkündür.
Molu ailesinin hikâyesinde dönüm noktalarından biri demir yoludur. Aile toprak zengini bir haldeyken bölgeye demir yolu geleceğini öğrenince beni çok etkileyen bir cesaretle “Biz neden yapmayalım” diyerek demir yolu inşasında yapım işine giriyorlar. Bu cesaret beni etkiledi çünkü daha evvel hiç tecrübe etmedikleri bir sahaya böylesine öz güvenle girmişlerdir. Ailedeki bu öz güvenin beden bulmuş hâli Arif Molu’dur. Onun şantiyelerine getirdiği standart üniversite hocalarının derslerine konu olmuştur. İş yaparken verdiği tarihe her zaman sadık kalan Molu, şantiyeye buzdolabı koymak, mühendislerin altına son model arabalar vermek gibi çalışanı düşünen sayısız yenilik yapmıştır.
Demir yolu ile başlayan yapım işleri gelişerek büyümüştür. Bu işler sırasında Arif Molu merhum sanayici gibi değil “ağa” gibi çalışır. Misalen, bir taş ustasının ustalığı pek iyi ama huyu kötüdür. Arif Molu o ustaya sürekli olarak iş verir ve yaptığı işlerde ufak tefek kusurlar bularak işi uzatırmış. Neden böyle yaptığını soranlara ise “Bu ustanın sanatı çok iyi ama geçimi zordur. Benim dışımda ona iş veren bulmak zor olur. Ben de yaptığı işi uzatıyorum ki burada ekmek yiyebilsin.” der.
Bir başka örneği Arif Molu’nun oğlu Said Molu anlatır. Babasının sattığı motor yağını kendisi de satmış ve çok kâr etmiştir. Babam neden bu kadar kâr edemiyor diye bakınca görür ki Arif Ağa yüzde 5 kâr ile vermektedir yağı. Yani iş yapar gibi değil hayır yapar gibi bir ticaret anlayışı vardır. Ağalık vermekle olur diyenlerin kulakları çınlasın.
Arif Ağa şantiyelerinde çalıştırdığı iş makinalarını da dürüst ve çalışkan olduğuna inandığı kişilere verir. Bunu çalıştır hem sen kazan hem bana borcunu öde diyerek vatandaşı hem iş sahibi hem de mal sahibi yaparmış.
Arif Molu merhumun işleri 60 ihtilalinden sonra bozulur. Söz verdiği tarihte iş teslim etmek için gayret eden ve sözünde duran Arif Ağa devletten alacağını tam olarak alamamıştır. Bir de askeri yönetim banka kredilerini geri çağırınca yatırım olmuş paraları nakde çevirmek zor olur. Arif Ağa ise, “Gücüm kendi malıma yeter” dercesine elinde avucunda ne varsa satmak zorunda kalır. İşleri bozulan Arif Ağa’ya eski hürmeti göstermeyip çiğlik eden kendini bilmezler olduğu kadar onun iyiliklerini unutmayıp Arif Ağa’ya bu zor günlerinde hürmeti eksik etmeyenler de vardır.
Kitapta geçen Kayseri’de yaşayan azınlıklarla, yerli halkın ilişkilerinden sayısız güzel ayrıntıdan biri de şu; Kayseri’de azınlıkların evleri ve manastırları yüksek duvarlı olurmuş. Düğünleri ve şenlikleri o yüksek duvarlardan seyretmek de Türkler için bir eğlence imiş. Hatta Türk kadınları kocalarına kızdığında derlermiş ki “Benim için ne yaptın ki? Gırbız (Kıbrıs) eşeğine bindirip de Manastır’a seyrana mı götürdün?”
Kayseri’de başlayıp bir ucu Almanya’ya bir ucu İstanbul’a giden ve Osmanlı’nın son safhasından Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanan zengin bir ailenin halini merak edenler için. Toprak Ağalığından Sanayiciliğe kitabı geniş hacmiyle epeyce bir malzeme veriyor. Sadece meraklılar değil akademisyenler ve okur yazar kesimi için de güzel ayrıntılar barındıran kitaba emek verenlere teşekkür ve merhum Arif Molu’ya rahmet dileyerek yazımızı bitirelim vesselam.