Bazı düşünürler modern pedagoji hakkında "insanları ergene hapseden sosyal mühendislik aparatıdır" derler.
Gelenekten koparan ve Walter Benjamin'in deyimiyle insanın biricik hikâyesini tek tipe hapsederek yok eden sistemin "köle aparatı" bana göre de pedagoji.
John Taylor Gatto da 'Eğitim, Bir Kitle İmha Silahı' kitabında "Romalı pedagog her ne kadar ihtisaslaşmış olsa da köleden başka bir şey değildi." diyerek, kelimenin kölelikle ilişkisinin altını net bir şekilde çiziyor.
"Biraz anokranik bir akıl yürütme olmuş" deyip geçiştirmeyin.
Manzaraya bakın ondan sonra karar verin.
Önceki gün Özgür Özel'in ergene hapsolmuş kontrolsüz çatal sesiyle yaptığı "sokak çağrısı" ve LGBT muhibbi Ali Mahir Başarır'ın parti-cephecilerden ilham alarak Meclis'te gösterdiği devrimci refleksleri beni fikir tarihinin ta derinliklerine, hatta pedagojinin etimolojisine kadar sürükledi.
Ah ah... ne günlere kaldık.
Modern pedagoji ürünü bu yeni nesil iki devrimci ajitor, evet, Denizler'in, Mahirler'in, Ulaşlar'ın vesaire çizdiği strateji doğrultusunda kontrol edemedikleri sesleriyle devrimci şiddetin(!) söz taşlarını döşüyorlar.
Ne hafızaları var ne sorumlulukları.
Hakkındaki iddialardan dolayı Batı'nın bile düşük tonda açıklamalarla sahiplenmekten imtina ettiği Ekrem İmamoğlu'na bel bağlamış "yankı odası cemaatinin" devrimci ajitörleri de ancak bu kadar olur zaten.
Sadece ikisi mi...
Eski tüfek solcular, bed sesli sanatçılar, NATO'cu ulusalcılar ve Kemalistler, sol liberaller, eşcinseller, etnikçiler, üniversitede okumasına rağmen yankı odasından dışarı çıkamayan sözde öğrenciler de bu tuhaf sahnenin figüranları.
Bölünmüş benliklerinden sızan sayıklamalarını topluma dayatan bir güruh!
İnsan üzülüyor.
Bir de İmamoğlu'nun beslemesi trollerin ürettiği sloganların sokaklara sürdüğü bu güruhun "irademize sahip çıkıyoruz" demeleri yok mu...
Oysa, din de tarih de der ki; aklı olmayanın ne imanı olur ne de iradesi.
"Biraz bekleyin, pis bir paylaşım kavgası bu, birbirlerini jurnallediler, hançerlediler, itirafçılar var" dedikçe, terlikçi yankı odası sakinleri hep bir ağızdan afazi sloganların şehvetiyle oraya buraya saldırıyorlar.
Aşikar olana kör olmak bu olsa gerek. Sosyal medyadaki paylaşımlara bakın. Kurultay sonrası "sana çok verdiler, bana az verdiler" tartışmaları herkesin gözü önünde cereyan etmedi mi?
Kayyım korkusuyla alınan kararla yapılacak kurultay bütün bu suçların kabulünden başka bir şey değil aslında. Elleri hançerlerinin kabzasında. Kim kimi hançerleyecek bekleyip görelim.
Diğer yandan kitleler sokaklarda slogan atarken, Beşiktaş'ın tutuklu Belediye Başkanı Rıza Akpolat kumpasa geldiğini söyleyerek sayfalarca itiraf yazıyordu.
Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler'in de isimler vereceğinden bahsediliyor.
İmamoğlu ile tutuklananlar arasından da itirafçıların olduğu söyleniyor.
CHP'lilerin kendi içlerindeki kirli paylaşım kavgasıyla ortaya saçılan belgelerle hukuki süreç başladı ve yine itiraflarla devam edeceğe benziyor.
Ama... yakıtı kitleler olan devrimin metafiziği gerçeklerin değil yalanın üzerine yükselir.
Nereye baksanız sahtekarlık!
Diploma desen, kirli ilişkiler ağıyla alınmış.
Rüşvet, irtikap, ihaleye fesat, dolandırıcılık...
560 milyardan bahsediliyor.
Modern pedagoji mamulü devrimcilerin ergen ayartan sloganları dururken bu hakikat kimin umurunda?