Dünya bir“Trump olayı” yaşıyor.
Halk oyu ile seçildi geldi.
O bir başkan.
Dünyanın en güçlü ülkesinin başkanı.
Bu yönüyle de, attığı her adım dünyayı hareketlendiriyor.
7 Müslüman ülke vatandaşlarına “ABD’ye giriş yasağı” koyması ise, öncelikle İslam dünyasını hareketlendirdi.
“Biz nasıl okumalıyız olayı?” gibi bir soru geldi gündemimize yerleşti.
Amerika’da evet Trump halk oyu ile seçildi ama onbinlerce insan da birçoğu Müslüman olmamasına rağmen “Biz müslümanız” diye Trump’ın kararına tepki gösteriyor.
- “Müslüman”olarak Trump’ın kararı ile ilgili bir tavrımız olacak. Nasıl bir tavır olsun o? “Müslüman” olarak belki yarınlarda Trump’ın İslam dünyası, mesela Kudüs ile ilgili politikaları konusunda da tavır koyacağız. Nasıl olmalı o tavırlar?
- “İnsan” olarak bir tavrımız olacak. “Tarihin sonu, - Son İnsan” kitabı ile Sovyetler’den sonra “Liberalizmin zaferi”ni ilan eden Fukuyama, şimdilerde “Bakalım liberal sistem Trump tipi bir adamı dizginleyebilecek mi?” sorusunu soruyor. Biz ne diyelim?
- Ve “Türkiyeli” olarak bir tavrımız olacak. “Trump bir başkan” dedim ve Türkiye, tam da “Başkanlık sistemi”ni oylayacağı bir referandum sürecinin içinde. Trump’ın başkanlık modelinden Türkiye’ye nasıl bir izlenim yansıyacak?
Türkiye, referandum sürecine girinceye kadar epeyce bir süre “Dünyada başkanlık sistemi örnekleri” tartışması yaptık. “Kötü örnekler, iyi örnekler” tasniflerine yöneldik. Amerika “ideal örnekler” arasındaydı. Denge ve denetlemenin iyi işlediği bir başkanlık sistemi idi ABD’deki. Yargısı, Temsilciler Meclisi ve Senato’da somutlaşan Yasaması ve medyayı da içinde barındıran sivil toplumu, Başkan’ı denetlerdi.
Türkiye, eyalet sistemi noktasında ABD örneğine benzemeyebilirdi, üniter yapı hassasiyeti Türkiye için önemliydi ama başka özellikleriyle basbayağı taklit edilebilirdi. Başka farklılıklar ya da benzerliklerle sonuçta “Türk tipi başkanlık” denilen bir metin ortaya çıktı.
Tabii henüz yoğun bir tartışma ortamındayız. Mevcut metin “Tek Adamlaşma”ya yol açar mı, sorusu en keskin tartışma alanlarından birisi. Denge - Denetleme bizde olabilecek mi, Yargı - Yasama erkleri, İcra karşısında bağımsızlığını koruyabilecek mi soruları tartışılıyor.
Amerika örneğine gelirsek, bizdeki yansımalar planında baktığımızda, mesela New York Federal Mahkemesi’nin Trump’ın göçmenlere ilişkin kararını askıya almasını, 16 Eyalet Savcısının ortak bir bildiri ile Trump’a karşı çıkmasını özellikle muhafazakar kamuoyunun takdirle karşıladığını görebiliyoruz. Aynı şekilde Amerikan kamuoyunun “Başkan”a karşı “Hepimiz müslümanız” diye tepki göstermesini de selamlıyoruz.
Soru şu: Gerek Yargı’dan, gerekse kamuoyundan gelen tepkiler Trump’ı dizginleyebilecek mi? Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçilerden bile Trump’a tepkiler olduğuna dair haberler geliyor. Yani Yasama alanından bir fren söz konusu olabilecek mi?
Malum Trump’ın bu ilk çıkışları, “Başkanlık kararları” denilen bir yetki ile alınıyor. ABD’de Başkan’a bu yetkiler tanınmış. Ve şimdi o yetkilerin nasıl kontrol altına alınabileceği üzerinde yoğunlaşılıyor.
Bir süre önce bu sütunlarda, Serdar Turgut’un “Zaman otokrat liderler zamanı, şimdilerde üç otokrat lider, Trump, Putin ve Erdoğan...” şeklinde kurgulanan yazısını analiz etmiş, bu benzetmenin Erdoğan için risk olacağını belirtmiştim. Ne Putin’e ne de Trump’a kefil olunabilirdi.
İşte geldi çattı Trump vak’ası. Aslında Grozni’yi ıskalasak bile Kırım’da da Putin vak’ası yaşadık ama hadi neyse...
Bir vatandaş, “vadedilenin bayağı altında bir uygulama söz konusu” demiş Trump’ın yaptığı için. Bunlar hazım ameliyesi. Ama Trump kolay hazmedilecek gibi görünmüyor. “Hepimiz Müslümanız”a“içerden” yabancılaşmak da cabası.
En problemlisi Trump’a fazla angaje olmuş gözüküp, insanların, Müslümanların tepkisine yabancı kalmak.
“Türkiyeli”olarak da, ortaya çıkan problemin insandan mı, modelden mi kaynaklandığını anlamaya çalışacağız.