Evet Sayın Demirtaş, tamam “Ağrı’da sahte bir kurgu operasyon vardı ve orada mümkün olduğunca fazla cenaze çıkarmaya çalıştılar” diyorsunuz ama, bir de mızrağı çuvala sağdırabilseniz, derim ben size. Çünkü sığmıyor.
Bir kere siz, konuşmanızda defalarca “çatışma bölgesi” ifadesi kullanıyorsunuz. Kim çatışıyor Allah aşkına? “Yaralı askerleri halk kurtardı” diyorsunuz, kim yaraladı askerleri Allah aşkına?
HDP’nin propaganda alanında silahlı militanların ne işi var Allah aşkına?
Mızrak ne biliyor musunuz? Mızrak, silahlı gruplarla HDP siyasetinin iç içe olması.
Güvenlik kuvvetlerinin operasyonu, bu iç içeliği deşifre etmiş bulunuyor, hem de silahlı yapıların hala saatlerce dişe diş silahlı çatışmaya girebilecekleri gerçeğini gözler önüne sererek...
Hükümet uğraştı durdu. Seçimler öncesinde İmralı’dan bir silahları bırakma çağrısı gelsin, Kandil kongreyi toplasın, İmralı’nın çağrısını hayata geçirsin... Seçimler huzur içinde geçsin.
Yok, olmadı. İmralı ağzını eğdi büktü, Kandil oradaki gedikten yararlanıp ayak sürüdü ve HDP her zamanki top çevirme oyununu oynadı. Sonuç: Silahlı yapılar ülke içinde serseri mayın rolünü icra edecek biçimde mevcudiyetini korudu.
Söyleyeyim: Hükümet, çözüm süreci hatırına maalesef, operasyonlara ara vererek silahlı yapının varlığına ses çıkarmadı. Örgüt hem silahlı varlığını korudu hem de, sanki hep var olacakmış gibi bir izlenim oluşturarak halk üzerindeki etkinliğini sürdürmeye çalıştı.
Ve işte seçim sath-ı mailine girildi.
Silahlı yapı nasıl davranacaktı?
Dedim ya, serseri mayından söz
ediyoruz.
Ağrı’da HDP ile iç içe siyaset yapmaya yöneldi bu serseri mayın.
Güvenlik kuvvetleri göz yumabilirdi. Orada göz yumsaydı, her yerde göz yumulacak, dolayısıyla bütün Doğu- Güneydoğu’da, illegal silahlı vesayetin hüküm sürdüğü bir seçim atmosferi yaşanacaktı.
Ağrı-Diyadin’de güvenlik kuvvetleri bir balonu patlattı.
HDP’nin silahlı yapı ile iç içe seçim propagandası yürütmesine izin vermedi.
Bu, seçimlere “Türkiye çapında” asılan ve Ak Parti-Erdoğan karşıtlığı adına şeytanla bile ittifaka girmeye hazır bir çevrenin üzerinde sörf yapmaya hazırlanan HDP için bir makyaj dökülmesi idi.
Tamam, o nefret bloku, Demirtaş’ın bu mızrak-çuval hikayesini bile satın almaya hazırdı ama, ya HDP’ye hala samimiyet sorgulaması yapan geniş kitleler ne olacaktı?
Diyadin’deki olayın püf noktası “Çatışma”dır!
Anlıyorum Selahattin Demirtaş korkmuştur, oradan hakikaten asker cesetleri gelmiş olsaydı, HDP’nin bütün projeleri bitmiş olurdu. Silvan’da da öyle olmuş, PKK’nın pusuya düşürerek öldürdüğü askerler sebebiyle, bütün barış söylemleri berhava olmuştu. Benzer bir durumda Demirtaş’ın da “Türkiye”ye söyleyeceği bir söz kalmazdı.
Ama Demirtaş’ın hadiseyi “TSK’nın AK Parti adına siyaset yapma” tarzında algılaması, tam bir zihin çarpıklığının ürünüdür. Demirtaş işte bunu yapmamalıydı.
Bunu yaptı, çünkü orada PKK’nın silahlı eylemini kamufle etmek istedi. Orada bir tercih yaptı. İster bilinçli, ister PKK yanlılığının damarlara işlemesinin oluşturduğu sevk-i tabii ile.
Demirtaş, ülkede böylesine bir illegal silahlı yapılanma mevcutken, bir bombanın üzerinde siyaset yaptığını bilmiyor olamaz. Ya baştan, bütün örgüte çağrıda bulunacaktı, “Arkadaş” diyecekti, “Ben bütün Türkiye’ye hitap etmek istiyorum, barajı aşmam ancak öyle mümkün olabilir, onun için benim bu Türkiye açılımımı sabote edecek bir silah gösterisi içine girilmesin.”< span class="text40">
Bunu diyebilir miydi, zor görünüyor.
Şu anda bile, PKK’ya “Ne yaptınız siz, bir çuval inciri berbat ettiniz, benim bütün siyasi yatırımımı sabote ettiniz. Kınıyorum bu silahlı yapıyı” diyebilir mi?
Onu da diyemiyor, hatta güvenlik güçlerini suçlamak çok daha kolay görünüyor Demirtaş’a.
Üzerine oturduğunuz ve size sörf yaptıracağını zannettiğiniz bomba patladı Sayın Demirtaş.
Gelin bugün çağrı yapın örgüte:
- Seçimlerde silahın açık-örtülü hiçbir biçimde devreye girmesini asla istemiyorum, Kongre acilen toplanmalı ve silahlı yapıyı geri çekme karar vermeli, deyin. Var mısınız?