Ülkemizde istihbarat doğru anlaşılamadı ve teşkilat görevini tam yapamadı. Geçmişten örnek vererek aynı hataların tekrarlanmamasına çalışırız. 12 Mart cuntası uzun süre teşkilat tarafından izlendi ve ben bu görevi yapmakla görevlendirildim. Dört yıldan fazla bir süre bu hareketi en üst düzeyden izledik. Sonra darbe hazırlığında olanların yargılanmasına karar verildi ve kimliğim açıklanarak davada şahit olmak görevi verildi. Bu sırada Anayasa Mahkemesi bir karar verdi ve adımın geçtiği kararda benim şahitliğimin kabul edilemeyeceğine karar verildi. Gerekçe şuydu: Ben devlet görevlisi olduğum için tanıklığım devletin lehine ve yargılananların aleyhine olurmuş ve bu bir adaletsizlikti. Bunun sonucunda delil yetersizliğinden zanlılar beraat etti ve ben açıklanan kimliğim nedeniyle bir takım yazılı basında saldırılara uğradım. Aslında bu sonucun beni de memnun eden bir yanı vardı ve bazı kişilerin benim de etkimin olduğu bir nedenle eziyet çekmelerinden üzüntü duyacaktım ve bundan kurtuldum.
***
Esasında biz o günlerde MİT Müsteşarı olan rahmetli Fuat Doğu Paşa ile de cunta faaliyetlerini yargıya gitmeden evvel irdelemiştik ve siyasi faaliyetlerde yargının önemli rolü olamayacağını çünkü görünmeyen gücün asıl etken olduğunu mevzubahis etmiştik. Eğer yargıda ısrar edilirse ben itiraf eden bir zanlı durumunda olmayı ve diğerleri ile aynı sonuca razı olmayı tercih edeceğimi söyledim. Beklentim yalnız kalacak ailemin desteklenmesinden ibaretti. Davada şahit oldum ve yargı sonucu bilindiği gibi zanlıların beraati şeklinde oldu.
Bu durumda bir şeyi de gördüm: Fuat Doğu Paşa nın Lizbon Büyükelçiliğine atanmasından sonra bazı MİT mensupları da böyle bir olaya olumsuz bakıyorlardı ve davranışları bana karşıydı. Teşkilata tayinim yapıldığında ki bu olay kolay da olmadı, ilk defa işe başlayan yeni bir memur düzeyine atandım. Üniversitede iken memuriyette geçen 15 yıla rağmen ve doçent olarak 3’üncü dereceden maaş alıyorken MİT e tayinim yeni bir memur olarak yapıldı ve en alt kademeden maaş almaya başladım. Ama her şey bundan ibaret değildi. Akademiyi yeni bitirmiş bir memurun emrine atandım. Daha sonra bu olumsuzluklar haksızlıklar düzeltildi tabii. Teşkilattan ayrıldıktan sonra da baskılar bitmedi. Bir Müsteşar 7.5 yıl hapis istemiyle beni mahkemeye verdi. Teşkilata ait bilgileri açıkladığımı iddia ediyordu. Suçum şuydu: Hayatımı anlatan bir kitap yazmıştım ve herkesin bildiği, basında mükerreren çıkan şeyi saklayamazdım. Biraz da Teşkilattan söz ettim. Mahkemeye başkaları tarafından yazılmış iki kitapla gittim. Birisi Teşkilatın tarihini diğeri MİT operasyonlarını anlatıyordu ve mahkemeye verilmemişlerdi. Ben mahkemeye kimliğimin Teşkilat tarafından açıklandığını ve hakkımda birçok olumsuz yazılar çıktığını, bunları miras olarak bırakamayacağımı ve yazılan karalamaların yalan olduğunu söyleme hakkımı kullandığımı söyledim. Bunları değerlendiren mahkeme ithamın bir rekabetin sonucu olduğuna ve beraatime karar verdi.
***
Teşkilatın faaliyetleri memleket aleyhine kurulan tüm düzenleri haber almak devletin kendini bunlardan korumasını sağlayacak bilgileri en üst düzeye ulaştırmak olmalıdır, zanlıları yakalamak ve bu konudaki bilgilerin emniyetle paylaşımı, yargıya taşınması ayrı bir devlet politikası olarak uygulanmalıdır. Böylece MİT’in yasal faaliyetleri yine yasal denetim sınırları içinde kendisinden bahsedilmeden gereken yapılır. Yani onun görevi, ülkeye yönelik operasyonları tespit etmek ve bunları ya karşı operasyonlarla ve gerekirse emniyet ve yargıyla etkisiz hale getirmek olmalıdır. Ama başarı bence sadece operasyonu engellemek ve onun hedefinin değil zıddının gerçekleşmesini sağlamaktır. Güçlü devlet en iyi haber ve tedbir alandır unutmayalım.