İstihbarat teşkilatı bir ülkenin gözü kulağıdır, bazen aklıdır, bazen elidir. İstihbarat teşkilatı zayıf olup ya da hiç olmayıp da güçlü olan bir ülkeden söz etmek mümkün değildir.
Bizde Sultan Abdülhamid’in “istihbarat” duyarlılığını “kuşkuculuk”la malül addedip, o günden bu güne, istihbarat konusunda olumsuz bir psikolojik zemin oluşturulmuştur. Oysa Abdülhamid, Osmanlı - İslam topraklarında sömürgeci ajanların cirit attığı bir zamanda, devleti 33 yıl ayakta tutabildiyse, bunda güçlü istihbarat yapısının etkisi gözardı edilemez.
MİT’in Cumhuriyet döneminde sivil iradeye karşı kullanılması da, olumsuz bir MİT imajı oluşmasına yol açmıştır.
Ancak birinci cümle doğru ise, ve bir ülkeyi yönetenler, istihbarat teşkilatının içerde - dışarda ülkeye ilişkin edindiği ve yorumladığı bilgilerden mahrum ise, bir anlamda kör ya da içgüdüsel bir yürüyüş yapıyorlar demektir.
Dünya sizi dinliyor, sizin gelecek planlarınızı okuyor, ama siz dünyanın sizinle ilgili planlarından habersizsiniz, kıran kırana nüfuz mücadelesi verilen bir dünyada nasıl ayakta kalacaksınız?
Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz istihbaratının, Türk temsilci heyetinin Ankara ile yaptığı tüm konuşmaları dinlediğini okuduğumda şok olmuştum.
İngiltere’nin derin istihbarat gücü vardı, bizimki neredeyse atıl hale gelmişti.
Bugün...
Dünyada hem istihbarat hem kontr - istihbarat (istihbarata karşı koyma) çok kompleks hale gelmiştir.
Nasıl askeri malzemeleri kullanmak için ciddi bir eğitime ihtiyaç bulunuyorsa, bugünkü dünyada, istihbarat - kontr istihbarat alanında görev yapmak için de hem fizik, hem ruhi disiplin ve muhakeme alanında çok ciddi bir eğitime ihtiyaç bulunmaktadır. Belki de, ülkenin en zeki insanlarından oluşan bir kadro oluşturulması zaruridir.
Türkiye dünyada etkin olabilmek gibi bir hedefe sahipse, iyi donanmış bir “Milli İstihbarat Teşkilatı”na sahip olması, olmazsa olmazdır.
İstihbarat teşkilatının Cumhurbaşkanı ile Başbakan ile doğrudan irtibatlı olması da son derece tabiidir. Cumhurbaşkanı veya Başbakan demek, milletin kendisini temsil adına görevlendirdiği ve zamanı gelince hesap sorduğu insan demektir.
MİT’in iç siyasi operasyon için kullanılabileceği ihtimali, -maalesef bunun MİT veya Emniyet istihbarat, askeri istihbarat, jandarma istihbarat kaynaklı olumsuz örnekleri olmuştur.- belki bazı kuşkular doğurmaktadır, ama bunun karşı tedbirlerini de demokrasi ve hukuk devleti içinde almak mümkündür. Buradan yola çıkıp, devletin bazı kurumlarını Başbakan’dan bağımsızlaştırmanın ya da Hükümete karşı konuşlandırmanın makul bir izahı bulunamaz.
Ortadoğu - İslam coğrafyası bir tür yeniden oluşum süreci yaşıyor.
Böyle bir coğrafyada, her türlü gelişme, Türkiye’yi doğrudan alakadar etmektedir.
Yakın zamanın bütün Amerikan başkanları dünyadaki birçok olayın çözümlenmesinde “Türkiye’nin hayati rolü”ne işaret etmişlerdir. Bu sözleri, sadece “gönül alıcı ifadeler” gibi okumayıp, kendi rolünü idrak eden devlet adamları, gelecek stratejisi inşa ederken de, “Doğru okumalar”a ihtiyaç duyacaklardır. “Doğru okuma”nın ham veya işlenmiş malzemesini temin edecek olan da istihbarat birimlerinizdir.
Dolayısıyla böyle bir sancılı coğrafyada güçlü bir istihbarat kuruluşunun misyonu hayatidir.
Meclis’e sunulan MİT’le ilgili kanun teklifi, bu hayati misyondan yola çıkmış kabul edilebilir. Evet kanun teklifi, ülkenin geçtiği sıcak siyasi gerilim içinde Meclis’e sunulmuştur. Ama, internet, HSYK, emniyet bünyesindeki yapılanmalar ve istihbarat konuları da, öylesine sıcak gündemlerdir. Ben, “Bırakın canım, isteyen devlet içinde istediği gibi örgütlensin” diyecek bir devlet adamı veya devlet olacağını düşünmüyorum.
İktidar, Meclis’in önüne bir “MİT reformu projesi” koyuyor. Muhalefetin tabii ki eleştirileri, kaygıları olabilir.
Bence sağlıklı duruş iktidar açısından “kelimesine dokunulmaz tavrı” olmaması gerektiği gibi muhalefet açısından “kategorik red” de olmamalıdır.
İktidar - muhalefet, kafa kafaya verip, çağın şartlarını kavramış bir istihbarat yapısı çerçevesi oluşturulmalıdır.