‘MİT ve AK Parti’yle mücadele eylem planı’ (Şubat 2012) başlıklı yazımda Uludere’de olanların hata ile açıklanamayacağını, bunun bizzat bir operasyonun parçası olduğunu iddia etmiştim...
Son gelişmeleri ve gelinen noktayı (o yazımdan alıntılar yaparak) ben şöyle okuyorum;
Süreç Oslo görüşmesi ile ilgili ses kaydının internete düşmesiyle başladı...
Erdoğan’ın Mısır gezisi sırasında İsrail’e karşı yaptırımları konuştuğu sırada ses kaydı sızdırılarak düğmeye basılmış oldu..
İstihbarat birimlerinin düşmanla görüşebileceği, bunun taktiksel olabileceği, sızma, gücü tartma, manipülasyon ve dezenformasyon için yapılabileceği aylarca tartışıldı..
(Bu tartışmalar sürerken, Başbakan’ın Hakan Fidan için ‘harcatmam’ açıklaması önemliydi.. Çünkü süreç, bu açıklamanın üzerinden devam etti...)
Buradan fazla bir şey çıkmayacağı belli olunca, planın ikinci perdesi devreye girdi...
Uludere faciası...
34 masum vatandaşın bombalanarak öldürülmesi büyük bir infiale yol açtı...
Faciadan hemen sonra Uludere ile ilgili MİT raporları yayınlandı... (Taraf – Mehmet Baransu)
Raporlar ve dolayısıyla senaryo hazırdı... Uludere’nin sorumlusu MİT !..
Ardından MİT bilgilendirme toplantısında açıklama yaptı;
"Görüntü istihbaratı bizde değil.. (görüntüler Heron’larla elde ediliyor) MİT'in, askeri operasyonlar için zaruri olan 'gerçek zamanlı istihbarat'ı (real-time intelligence) verebilmesi mümkün değil. PKK içindeki MİT muhbirlerinin acil durumlarda kullandığı bir 'Kandil- Yenimahalle kırmızı telefon hattı' olmadığına göre güncel istihbarat, elektronik yollarla elde ediliyor ve bu da askerin sorumluluk alanında..”
Ortada bir gerçek vardı...
Hava operasyonları bir çok farklı kanallardan istihbarat alınarak gerçekleştirilir.. Ve nihai olarak karadan alınan istihbarat onayladıktan sonra başlatılır..
Örneğin MİT, metruk bir evin teröristlere ait bir hücre evi olduğu istihbaratını verebilir.. Bu istihbarat üzerine ne emniyet, ne de askeri birimler evi kuşatıp, içinde kim var kim yok bilmeksizin ateş açmazlar, bombalamazlar... Ev takibe alınır, giren çıkan izlenir... Emin olunduktan sonra operasyon başlar..
Heron görüntülerinde belirgin olan bir şey vardı.. İlk atılan havan toplarından sonra paniğe kapılıp toplanmış, bir araya gelmişlerdi kaçakçılar.. Çünkü sivildiler... Terörist olsalardı, hemen dağılıp tek bir hedef olmaktan kaçınmaları gerekirdi.. Yani Heron görüntülerinde terörist olmadıkları en baştan, ilk bombadan sonra zaten belli olmuştu.. Ama bombalama sürdü..
Uludere’nin sorumluları meselesi ciddileşip, soruşturma derinleştirilince planın 3. kısmı devreye girdi...
Ne olursa olsun MİT’in, dolayısıyla direkt bağlı olduğu Başbakan’ın bir şekilde sıkıştırılması gerekiyordu...
Nihayetinde savcı harekete geçti, Hakan Fidan’ı ( eski müsteşar ve yardımcısı da dahil) ifadeye çağırdı...
Başbakan’ın yedirtmem, harcatmam dediği Hakan Fidan!...
Bir taraftan Uludere’nin faturası MİT’e kesilecek.. Diğer taraftan MİT’in başındaki adam teröristlerle işbirliği yaptığı için ifadeye çağırılacak!...
Ve tesadüftür ki(!), aynı gün MİT raporlarını yayınlayan Mehmet Baransu kendini takip eden iki MİT’çiyi yakalatacak!..
Yine müthiş bir tasadüftür ki, bir sonraki gün MİT’in bazı Taraf yazarlarını illegal olarak dinlediği ortaya çıkacak!..
Yine aynı günlerde, çoktan beri ortalıklarda görünmeyen, ‘derin vali’ olarak bilinen eski Batman Valisi Salih Şarman ortaya çıkacak.. MİT’in nasıl illegal işler yaptığını anlatacak!..
(Medyanın açıklamalarını önemsediği, MİT’i anlatan o vali kim?.. Kurduğu özel ordu, getirdiği gizli silahlarla hatırlanan.. Bulgaristan’dan alınan bazı silahların kayıp olduğu iddialarıyla gündeme gelen, bir firmadan rüşvet olarak Mercedes aldığı ileri sürülen ve 16 ay hapis yatan derin vali Salih Şarman !...)
***
Demem o ki, Uludere Faciası, MİT’e, dolayısıyla Başbakan’a çizik atma operasyonunun bir parçasıdır...
Yurtdışı desteği olan, içerideki derincilerin bir operasyondur...
Derin ama bir sürü tesadüflerin ardı ardına sıralandığı salakça planlanmış bir operasyon!...
Bu yüzden 34 masum, sivil vatandaşımızın hayatına mal olan bu operasyonun deşifre edileceğine inanıyorum...
Sorumlular elbette hesap verecekler...
Bu arada bilerek ya da bilmeyerek bu operasyona destek veren gazeteci arkadaşlara da bir sözüm var!..
Çizik atayım derken çizik yemeyin!...