Geçenlerde cemaate ait olduğu bilinen bir anaokulunu ziyaret ettim. Bu okulu ilk defa ziyaret edişim değil. Ayrıca, dünyada ve Türkiye’de birçok anaokulunu ziyaret ettim bugüne kadar. Ancak, hayatımda ilk defa bir anaokulunun girişine konmuş gazete gördüm. Aslında iki gazete gördüm. Yine Gülen cemaatinin olduğu bilinen iki gazete, girişteki bekleme salonuna okunması için konmuş. Bu arada, söz konusu gazetelerin manşetlerinde öne çıkan kelimeler şunlardı: MİT, Yargıtay, HSYK, Şike, Haşhaşi, vs.
Yıllarca kendilerinin cemaatten olduğunu açıkça söylemekten çekinen insanlar, şimdi bunu saklamadıkları gibi, cemaatin olduğunu herkesin bildiği gazeteleri bir anaokulunun girişine bile koymayı uygun görmüşler.
Ülkede demokrasi var. Kimin nereye hangi gazete koyacağına bir şey diyemeyiz. Hele kimin manşete ne çekeceği de sahiplerini ilgilendirir. Basın özgürlüğü var. Buraya kadar her şey normal.
Ancak, konuya bir eğitim meselesi olarak bakıldığında, oldukça farklı bir durum var.
Okullar neye hizmet ediyor?
Bir veli, gündemi; MİT, Yargıtay, HSYK, Şike, Haşhaşi vb. olan bir yapının okullarına bundan sonra çocuğunu rahatlıkla gönderir mi?
Bu soruya sağlıklı bir cevap verebilmek için, hangi tür velilerin çocuklarını geçmişte bu okula neden gönderdiklerine bakmak lazım. Bu konuda elimizde bilimsel veriler yok. Dolayısıyla yapacağımız değerlendirmeler, gözlem ve anekdotlara dayalı verilere dayalı olacak. Bu sınırlılıklar dâhilinde herhalde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İktidar partisine yakın velilerin çoğunun cemaat algısı 17 Aralık sonrasında farklılaşmıştır. Söz konusu veliler; asıl işi, formel eğitim ve terbiye olan bir cemaate sempati duydukları için çocuklarını bu cemaatin okullarına gönderiyorlardı.
Dershaneler?
Ancak gelinen noktada, birçok velinin gözünde; asıl işi ve ilgi odağı, eğitimden ziyade, güç elde etme yani doğrudan siyaset olan bir yapı var Örneklendirelim.
Fethullah Gülen’in 27 Ocak’ta BBC’de yayınlanan röportajı, beklendiği üzere çok ses getirdi ve tartışıldı. Tartışılmaya da devam edecek.
Bir eğitimci olarak benim en çok merak ettiğim konu, Gülen’in dershaneler konusunda ne söyleyeceğiydi. Ancak ilginç bir şekilde, Gülen, dershanelere hiç değinmedi. Bu oldukça dikkat çekici bir durum. Çünkü hatırlanacak olursa, 17 Aralık 2013 sonrası yaşananların asıl miladı, 14 Kasım 2013 sonrası dershanelerin kapatılmasına ilişkin tartışmalardı. Şimdi yeniden başa dönüp bir düşünelim:
Yıllarca eğitim hizmetleriyle takdir toplamış bir cemaatin liderinin gündeminde, son birkaç aydır yaşanan bütün kavganın merkezinde görülen dershane konusu yok. Peki, ne var?
MİT, Kürt meselesi, Öcalan, yolsuzluk operasyonu, hâkim ve savcıların yer değiştirmesi, Alevilerle ilişkiler, Mavi Marmara, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderilen mektup, Başbakan Erdoğan ve çevresine sert eleştiriler vs.
Bir de, kendisinin şimdiye kadar sahiplenmekten uzak durduğu ve 140 ülkede faaliyet gösterdiğini ifade ettiği okulların (sebebini bilmediğimiz bir şekilde!?) devlete devredilmesi konusundaki isteklilik...
Dershane ve okulların geleceği
Önümüzdeki dönem cemaatin okul ve dershanelerini, öğrenci bulma açısından zor bir dönem bekliyor mu?
Bugüne kadar cemaatin okullarına -buna dershaneler de dâhil edilebilir- çocuklarını gönderen velilerin önemli bir kısmı, muhtemelen şimdiden bu kararını yeniden düşünmüştür. Çünkü artık karşımızda eğitime gönül vermiş bir yapıdan ziyade eğitim yoluyla biriktirdiği sermayeyi iktidara karşı operasyon yapmak için kullanan ve bunu alabildiğine açık bir şekilde yapan bir yapı var. Veliler de çocuklarını hangi okula ve dershaneye göndereceklerine, gözümüzün önünde olan olaylara göre karar vereceklerdir.
Velilerin Eylül’den itibaren çocuklarını nereye göndereceklerini hep birlikte göreceğiz. Anaokulunun girişini bile politik bir arenaya çeviren bir yapı, velilerin politik olmadığı sanrısıyla mı hareket ediyor?