Seçimlerin son düzlüğüne girdiğimiz şu günlerde, sonuçları etkilemesi muhtemel ne varsa yapılmaya devam ediliyor, son güne kadar da yapılacağı anlaşılıyor.
Yapılmakta olanların büyük ölçüde iktidar partisine olan güveni sarsmaya yönelik olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ak Parti’den kaçacak oyların hangi partilere gideceğinden çok parlamento matematiğinde iktidar partisinin durumunu zora sokmaya yönelik çaba söz konusu.
Bu türden bir çabayı kimlerin gösterdiğine dair bir adres vermek kolay değil, ancak bu sürecin önemli bir ayağının “dışarıda” olgunlaştığını söylemek mümkün. Dış dünyada çabalar olduğunu ispatlayan en önemli konu ise şu MİT TIR’ları meselesi.
TIR’ların içinde neler olduğunun ifşa edilmesi, zaten başlı başına vahim bir olay. Zira devletin bir kurumunun yaptığı bir faaliyetin yine devletin başka bir kurumu tarafından deşifre ediliyor ve bunu da bütün dünya öğreniyor. Muhtemelen tüm dünya Türkiye’de güvenlik kurumları arasında hala bir “rekabet” olduğunu düşünsün diye de yapılmıştır.
Devleti zaafa uğratmak
TIR’lar konusundaki ikinci mesele hükümetin, MİT yoluyla TSK’dan “gizli” işler yaptığının düşünülmesi. Sanki istihbarat kuruluşları, hükümetlerin güvenlik ve dış politikadan sorumlu her bakanlığı başka ülkelerde genelkurmaydan izin alıyorlar. Siyasi düzlemlerde ne karar alınıyorsa, tüm kurumlar o kararların gereğini yaparlar. Üstelik birçok ülke, kriz durumlarında, kurumlar arasında anlaşmazlık olsa bile bunu dünya kamuoyuyla paylaşmazlar.
Kriz durumlarında hükümetleri zor durumda bırakacak devlet-içi çekişmelerin, esasen “devleti” zor durumda bırakacağını bilen ülkeler, varsa görülecek bir hesapları, kriz sona erdikten sonra bunu yaparlar. Bu ülkelerde kitlelerin her dakika “her şey vatan için” diye bağırması beklenmez; ama her şey vatan için yapılır. Dolayısıyla bir devlet sırrının ifşa edilmesinin karşı karşıya olunan bir kriz karşısında devleti ne denli zayıflatacağını bilirler, “devlet gücünün” seçim manipülasyonuna feda edilmesine de razı olmazlar.
Bu tür devletlere, “gelişmiş” devletler diyoruz. Gelişmiş devletlerin istihbarat faaliyetleri de gelişmiş oluyor. Başka ülkelerdeki faaliyetleri son derece kapsamlı ve bu tür devletler katiyen başka ülkelerde “tek ata” oynamıyorlar.
Devleti geri çekilmeye zorlamak
Türkiye de dış politikasında “tek ata” oynamıyor. Sorun şu ki, Türkiye’nin dış faaliyetlerinde sürekli “tek muhatap” aldığını ileri süren bir kampanya söz konusu. Bu rasyonel değil. Türkiye, çevresinde bunca kaos varken ve olayların gidişatını doğrudan etkileme kapasitesine sahip değilken neden yumurtalarını tek sepete koyup kendisini riske atsın ki?
TIR’lar konusu ise Türkiye’nin, daha doğrusu Ak Parti’nin doğrudan IŞİD gibi tüm dünyanın düşman ilan ettiği bir yapıya gizliden silah gönderdiği izlenimi yarattı. Türkiye üzerinden Suriye’ye silah gittiğinin açığa çıkması bile, kendi başına Türkiye’yi etkinsiz kılma çabasına karşılık gelir.
Öte yandan giden malzemeler silahsa, bunların ilk sahibinin kim olduğu da bilinmiyor. Belki deşifre edenlerdir. Ayrıca gidenin nereye gittiği de bilinmiyor, zira varış noktasında değil gidiş yolunda durduruldular. Dolayısıyla adresin IŞİD olduğunu ileri sürmek kolay değil. Ama Türkiye’deki hükümeti IŞİD ile ilişkilendirerek güvenilirliğine şüphe getirilmesi istendiyse, tam da bu iş böyle yapılabilirdi.
Dış dünyanın hükümeti “radikal İslami terör” ile ilişkilendirmek için verdiği bu çabanın öncelikle Türkiye’yi Ortadoğu gelişmelerinin gerisine itme çabası ile ilgisi bulunuyor. Dolayısıyla TIR’lardan dünyaya değil, Dünya’dan TIR’lara bakmak lazım.