İstihbarat örgütlerinin faaliyetlerini ilgilendiren alanlarda yazmak zordur. Ya çok emin olduğunuz bir kaynaktan içeriden haber almanız gerekir ya da kurgulamanız. İçeriden haber alırsanız yönlendirilmeye açık olursunuz. Bu tür örgütler dünyanın her yerinde olandan çok olmasını istediklerini dışarısıyla paylaşırlar.
Kurgulamanız, sizin gördüğünüz sonuçla tahmin ettiğiniz sebep arasında bağlantı kurmanız halindeyse, hata payınız artar. Yanılabilirsiniz, okuyucunuzu yanıltabilirsiniz. Fakat hiç olmazsa yönlendirme kurbanı olmazsınız, yazdıklarınızdan pişmanlık duymazsınız. Yeter ki sebeple sonuç arasında kurduğunuz bağlantının size ait olduğunu itiraf edin, işin iç yüzünü biliyormuş gibi davranmayın.
***
Ben de öyle yapıyorum ve bir süre önce muhtelif yerlerde “yakalan” MİT kamyonlarının bazılarının iddia, bazılarının da ima ettiği gibi Suriye’deki El Kaide bağlantılı gruplara değil gerçekten Türkmenlere yardım olarak gitmiş olabileceğini bir habere dayanarak göstermek istiyorum. Kaynağım NTV ve haber aynen aşağıdaki gibi:
“Suriye’nin Halep kentine bağlı Çobanbey kasabasında, Türkmen gruplarla kasabayı ele geçirmeye çalışan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları arasındaki çatışmalar sürüyor. Türkmenlerin IŞİD’e ağır kayıplar verdiği belirtiliyor.”
Haberin devamında Çobanbey’de Suriyeli Türkmenler ile İŞİD güçleri arasında yaklaşık bir haftadır devam eden çatışmaların Perşembe gecesi de devam ettiği, kasabanın 9 kilometre dışına çekilen İŞİD güçlerine karşı Türkmen grupların 300 kişiyle saldırı düzenlediği aktarılıyor.
Bu da bence MİT kamyonlarındaki her türlü yardım malzemesinin El Kaide bağlantılı gruplardan ziyade gerçekten de açıklandığı gibi Türkmen gruplara gönderilmiş olabileceğine işaret ediyor.
Sanırım en koyu AK Parti karşıtları bile iktidarın tercihin İŞİD ya da El Nusra’dan yana yapmayacağını, Türkmenlere destek verilmesinin çok daha büyük bir olasılık olduğunu kabul edecektir.
Eğer hala ikna olmuyorlarsa kendilerine her şey bu kadar ortaya dökülmüş olmasına rağmen ABD ve AB’nin neden reaksiyon göstermediğini sormalarını öneririm. Basit bir akıl yürütmeyle sordukları sorunun cevabını bulabileceklerine eminim. Düşünürlerse mantıklı seçenekler onlar için bile çok fazla olmayacaktır.
Çünkü AB ve ABD’nin istihbarat teşkilatları ve Ankara’daki büyükelçilikleri eğer hep birlikte grevde değillerse burada olan biteni, gazetelere yazılanları, televizyona çıkanları herhalde okuyup seyretmişler ve ülkelerine rapor etmişlerdir. Uydudan yapılan takipler de TIR’ların kime gittiğini belirlemiştir.
Tepki göstermediklerine göre de ya artık bu ülkeler El Kaide’yi tehdit olarak görmekten vazgeçmiş ya da Türkiye’yi o kadar sevmişlerdir ki ne yaparsa yapsın ona ses çıkartmamayı düstur olarak benimsemişlerdir.
Size bu seçenekler makul geliyorsa yazının devamını okumanıza gerek yok. Makul gelmiyorsa siz de benim ulaştığım sonuca ulaşmış olabilirsiniz. Bu operasyonun ortak bir operasyon olduğunu, Türkmenlere ve dünyanın meşru kabul ettiği, Montreux ve Cenevre’de muhatap alıp rejimin karşısına oturttuğu, muhalefete yönelik bir yardımın parçası olduğunu düşünebilirsiniz.
***
Ulaştığınız sonuç yanlış olabilir, içinde hata payı da bulunabilir. Ama emin olun mantıklı olacak, Türkiye’nin El Kaide’ye yardım ettiği gibi anlaşılması ve anlatılması zor varsayımlara dayanmayacaktır. İktidar bir yerde hata yapıyorsa, her yerde hata yapar önyargısını yansıtmayacaktır. Diyebilirsiniz ki biz Suriye’ye karışmayalım, bırakalım onlar kendi başlarının çaresine baksınlar.
İlgisizliğinizin sonuçlarına katlanmaya hazırsanız neden olmasın? Kapılarınızı kapatıp komşunuzdaki yangının size sıçrayacağı günleri saymak, Cenevre görüşmelerinden dışlamak, El Kaide’nin Suriye’yi ele geçirmesine, Irak’tan kopartacağı topraklarla yanı başımızda bir emirlik kurmasına razı olmak, PKK ile olan sorununuzu yönetmek yerine ona teslim olmak ya da savaşa bizzat girip hırpalanmak da birer siyasi tercihtir.