Kitapçıda gezerken gözüme MİT Başkanı İbrahim Kalın beyin İslam, Aydınlanma ve Gelecek isimli kitabı gözüme çalındı.
Kitap MİT başkanına ait olunca ister istemez insanın aklına istihbaratla ilgili konular geliyor.
Kitapta MİT'in büyük takdir toplayan uluslararası casus takasına yaptığı ev sahipliğinin detayı; siber casusluk operasyonlarının tafsilatı; terör elebaşlarını yurt dışında nasıl teker teker paketlendikleri; kimi casus hücrelerini nasıl çökerttikleri ve Suriye'deki rolü gibi gizemli operasyonları anlatacak zannına kapılabilirsiniz.
Hiç biri değil, kitapta MİT'in adı bile geçmiyor.
Üç ay önce İnsan Yayınları'nın ilk baskısı yaptığı kitap, "Akıl, bilim, inanç ve özgürlük, şiddete başvurmadan bir arada yaşayabilir mi?" sorusuyla başlayıp, "İslam dünyası, kendi paradigmasını esas alan, inanç ve değerleriyle uyum içinde olan ve aynı zamanda toplumların pratik ihtiyaçlarını karşılayan bilimsel bir geleneği yeniden inşa edebilir mi?" sorusuyla son bulan 212 sayfalık tam bir beyin fırtınası estiren akademik içerikli dikkatle okunması gereken bir kitap.
Dikkatle kelimesinin altını kalın çizgilerle çizmek gerekir çünkü göz ucuyla okunduğunda hiçbir şey anlaşılmayan, dikkatli okunduğunda yer yer ufuk açan bir kitap.
Kitap başlangıçtaki soruyu cevaplamayı hedefliyor."
İslam ve aydınlanma meselesi başlığıyla yaptığı 21 sayfalık takdim yazısı bile ufuk açıcı tespitleriyle okuyucuyu düşündürmeye yeterli.
![](https://imgz.star.com.tr/imgsdisk/2025/02/10/trhtr-1002202591d249a9.jpg)
Avrupa İslam ve Türkiye bölümündeki şu tespite katılmamak mümkün değil: "Avrupa ve Amerika merkezciliğin alternatifi Rus yahut Çin merkezcilik olamaz. Aynı şey İslam dünyası için de geçerlidir. (...) Başka bir dünya mümkün deyip o dünyayı yine Avrupa merkezci dil ve düşünce imkânlarıyla kurmaya çalışmak kısır döngünün içinde dolanıp durmak demektir. Evrensel değerlerin küresel politik hesapların tasallutundan kurtulduğu ve ufukların tedahül ettiği bir düşünce zemini inşa etmek imkânsız değildir ama çok ciddi fikri ve siyasi çaba gerektirir." (41)
"Kendi kavramlarıyla düşünemeyen bir medeniyetin ne kendine ne de dünyaya sözü olabilir." (s.9)
"Müslüman toplumlara sinmiş olan derin atalet sadece İslam dünyası değil, tüm insanlık için büyük kayıp." (11)
"Çağdaş haz, hız ve tüketim kültürü hayatımızı kolaylaştırmıyor; onu yapay, yüzeysel, ruhsuz, anlamsız ve değersiz hale getiriyor." (13)
"Her şeye kapalı olmak dogmatizm ve bağnazlık, her şeye açık olmak köksüzlük ve kimliksizliktir." (51)
Aydınlanma projesinin Katolik kilisesinin aşırılıklarını hedef alarak yola çıktığını ve Avrupa tarihine özgü olduğunu söyleyen Kalın, Avrupa'nın din tecrübesinin Musevilik Hinduizm ve İslam gibi geleneklere uyarlanamayacağına dikkat çekiyor. (53)
Papa Benedct'in Avrupa'nın Ötekisi makalesine de cevap veren Kalın, "Aydınlanma düşünürlerinin hepsi dini külliyen reddetmedi. Onun yerine kendilerine yeni bir din icat ettiler ve o dine deizm adını verdiler." diyor. (56)
49 sayfalık İslam Şiddet ve Barış bölümünün özeti olacak şu cümle dikkat çekicidir: "Dinler bizatihi şiddet kaynağı olarak görülemez. Sadece onları kötüye kullanan bazı insanlardan bahsedilebilir."
35 sayfalık İslam Dünyasında Üç Bilim Görüşü Bölümü'nde, İslam dünyasının ve Müslüman düşünürlerin bilim din tartışmalarına yer verilmiş.
Batının, İslam'ın akıl dışı bir inanç olduğu ve ilim üretemeyeceği propagandasına karşı İslam dünyasında başlayan tepkilerin konu edildiği bu bölümde, geleneksel inançların modern bilimin hükümleriyle bağdaşmadığı kabulünden yola çıkılarak inşa edilmek istenen yeni Türk kimliğine karşı çıkan Said Nursi örneği seküler kesimi rahatsız etmiş olmalı ki Cumhuriyet gazetesi 10 Ocak'ta İbrahim Kalın'ı hedefe koyan bir haber yaptı.
Kalın bu bölümde saldırgan pozitivizmden bahsederken Said Nursi'nin din ile bilimin çatışmadığını ispat eden görüşler serdettiğine temas ediyor diyor ki: "Batı bilimine karşı tavır almak yerine onun bulgularını teistik bakış açışıyla birleştirdi ve böylelikle bilim ile din arasındaki çatışmanın önüne geçti."(126)
Cumhuriyet gazetesinin görüşüne başvurduğu akademisyenin Said Nursi'yi tanımadığı, tam bir bağnazlık ile hareket ederek pozitivizmi savunma gayretkeşliğine giriştiği görülüyor. Kalın'ın meseleye bilimsel yaklaşımına karşı siyasi/ideolojik argümanlarla cevap vermeye çalışan Cumhuriyet gazetesi aslında Nursi'ye değil onun savunduğu iman hakikatlerine olan kin ve nefretini gösteriyor. Böylece Kalın'ın tarif ettiği saldırgan pozitivizm cumhuriyet gazetesinin bu tavrıyla tecessüm ediyor ve aslında bu haberle gazete Kalın'ın ne kadar haklı olduğunu teyit etmiş oluyor!
Aslında not alarak okuduğum kitaptan alıntılayacağım çok şey var ama bu sütun o kadar uzunluğu kabul etmiyor.
Kitabı okuyunca kendi kendime dedim ki böylesi derinlikli bilgiye sahip Prof. ünvanlı bir akademisyen, bir üniversitede ders vererek genç kuşaklara daha faydalı olması gerekirken, bu iletişim çağında daha fazla görünüp fikirlerini topluma anlatması gerekirken gizli kalması esas olan bir makama neden talip oldu?
Cevabı kendimce şöyle izah ediyorum: "Türkiye'nin yüzyıllık yürüyüşünü engelleyebilecek/yavaşlatabilecek hususlardan bir tanesi de" kimi kurumlarımızda halen varlığını sürdürdüğü farz edilen engelleyici yapıyı dönüştürmek için Başkan Erdoğan dünya yeniden kurulurken MİT'in başına fikri altyapısı güçlü ikna kabiliyeti yüksek bir şahsiyet olarak Kalın'ı seçmiş olmalı.
"Bu yapının zihni, böyle büyük bir yürüyüşü kavramaya müsait olmayabilir ayak bağı olabilir." işte o sebeple, Hakan Fidan'la başlayan sürecin devam etmesi için dünyayı bilen, kültür düzeyi yüksek, bilgi dağarcığı dopdolu, kişiliği baskın, kararlı ve dönüştürme kabiliyetine sahip olan Kalın tercih edilmiş olmalı.
Hakkında yapılan kimi haberler ve yazılan kimi yazılar bu tercihin doğruluğunu teyit ediyor!
Evet, 'İslam, Aydınlanma ve Gelecek' isimli kitabını akademisyen kimliğinden kopmama gayreti olarak görüyor, MİT Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kalın'ı kutluyorum.
Düşünenler için okunmaya değer bir eser!