Maç başladığında, ortada hiçbir gerginlik olmadığı halde; iki taraf arasında topa ya da rakibe çok sert müdahalleler vardı. Gustavo; Kayserili rakibine TIR gibi bindirip, kollarıyla yere savurdu... Az sonra aynı hareket; arasına karbon kağıdı koyulup kopyası çıkarılmış gibi, kendisine yapıldı... Ozan, taç çizgisi kenarında; rakibini üçüncü kattan düşmüş durumuna getirdi. Müdahalesi o kadar sertti... Lopes F.Bahçe kalesi önünde, omuz omuza mücadelesi sayılamayacak sertlikte yere serildi. Penaltı beklentisi ve tepkileri boşuna değildi.
Ama bütün bunlar ve daha fazlası devam ederken; Arda Kardeşler, üç maymunu oynayıp durdu. Kart göstermiyor, pozisyon atlıyor, sadece sözlü uyarılarda bulunuyordu. “Daha maçın başında ortalığı germeyeyim” diye düşündü ama, tam aksine buna prim veriyordu. Bereket pek bir şey olmadı.
***
F.Bahçe, teknik ve idari açıdan yığınla sorunla uğraşan Kayseri karşısında; 25’e 75 gibi büyük bir topa sahip olma oranına ulaştı ama, bu farkın hakkını verecek beceride değildi. Yakaladığı ciddi pozisyonlarda, sonuç alıcı olamıyordu. Aktif ve etkin olmak bile, öne geçmeye yetmedi. Ne fırsatlar kaçtı.
Rodrigues de, geçen haftaki o delişmen/yıkıcı/bitirici halinden uzaktı... Emre de klasından uzaktı.
***
F.Bahçe ikinci yarıya biraz miskin başladı. “İlk yarıda bastırdım da ne oldu” der gibisinden, bir yılgınlık içindeydi sanki... Bunun cezasını da, Umut’tan gol yiyerek gördü.
Şamarı yiyince uyandılar ama; bu kez de telaş denilen tenya, içten içe Fenerbahçe ataklarını yiyip bitirmeye başladı. Oluşan panik ataktan kurtulup oyuna yeniden oturması, öyle kolay olmadı. Toparlandığında bir baktılar, maç bitmiş!