Mısır’da Mübarek’in sistemden çekilmesini zorlayan ve sağlayan şartların hangisi ortadan kalkmış durumda? Hatta bu şartlar Mübarek’in görevini bıraktığı güne göre daha mı iyi, yoksa daha mı kötü durumda? Aradan geçen dört yılın ardından, 25 Ocak ‘devrimini’ var eden şartlara kısaca göz atmak, bugün Mısır’ın oldukça derin bir deja vu yaşadığını görmek için yeterlidir.
Mısır müesses nizamı, en başından itibaren Mübarek’in yıkılışını bir sistemik değişim ya da yapısal bir kırılma olarak görmedi. Aksine, artık kendilerinin de taşımakta zorlandığı, yarım yüzyıla yakın zamandır Mısır’ı domine eden, siyasal ve ekonomik tefessühün zirvesine ulaşmış bir ismin sahneden çekilmesi olarak okudu. Tam da bu sebepten dolayı, 25 Ocak sokaklardaki milyonlar için çok da büyük bedeller ödemeden ‘zafere ulaştıklarını’ düşündükleri bir ‘devrim’ iken, Mısır rejimi açısından sistemden bir ismin ‘çıkmasından’ ibaretti.
Mübarek’in sistemden çıkışıyla beraber, Mısır müesses nizamının, boşluğu nasıl dolduracağı konusunda oldukça hazırlıksız olduğu ortaya çıktı. Bu dönem, kalıcı siyasi neticeler üretmeyen seçimler, anayasa referandumları, sistem dışı unsurların acemi siyasal manevraları ile geçti. 25 Ocak 2011’de başlayan süreç 3 Temmuz 2013’te nihayete erdi. Bu durum, Mısır rejiminin ne yapacağına karar vermesinden ya da doğan boşluğu dolduracak hazırlıkları tamamlamasından kaynaklanmadı. Aksine, kötürüm haldeki sistemin dış girdiler ve müdahaleler marifetiyle, tam anlamıyla kendisini araçsallaştırarak, nereye varacağını en az Mübarek’in gitmesini hazırlayan kitleler kadar bilmediği bir sürecin başlamasını sağladı.
Gelinen nokta itibarıyla, Mübarek’in gidişini hazırlayan şartlarla bile mukayese edilemeyecek kadar krize ram olmuş Mısır manzarası ortaya çıkmış oldu. Aynı dönemde, Mısır darbesini mümkün kılan bölgesel unsurlar kendi krizlerini de büyüttüler. Bu krizlerin son noktası olan Yemen darbesi, Krallıktaki elit değişimine denk geldi. İlk anda bu kesişmenin ne gibi sonuçlar doğuracağı üzerine keskin ifadeler kullanmayı mümkün kılan işaretler belirmemiş olsa da, Yemen’de son dört yıldır Körfez’in statükoyu besleyen politikalarını sürdürmesini imkânsız kılacağını söylemek mümkündür. Bunun anlamı ise bölgede oluşan ekseni göz ardı ederek, Mısır merkezli değişim dalgasının taşıyıcı aktörlerine karşı sürdürülen anlamsız ve amansız düşmanlığın, bölgesel aktörleri bir yere götürmediği gerçeğidir.
25 Ocak 2011 süreci, Batı medyasında nasıl çerçevelenirse çerçevelensin, İhvan’ın ağırlık merkezini oluşturduğu geniş İslami kesimlerin sürecin arkasında durmasından dolayı ‘başarıya’ ulaşmıştı. Bunda Tunus’un sebep olduğu zamanın ruhu da ciddi rol oynamıştı. İhvan ağırlığını anlamanın basit bir yolu 2011 sonrası farklı seçimlerde ortaya çıkan manzaradır.
Darbenin üzerinden bir yıl, ‘devrimin’ üzerinden dört yıl geçtikten sonra Mısır’ın geleceğine dair yeniden bir sorgulamanın başladığını görüyoruz. ‘Devrimin’ dördüncü yıldönümünde oldukça kanlı geçen gösterilere şahitlik ettik. Darbeye ilk aylarda gösterilen tepkilerden bu yana ilk kez yaygın bir şekilde önemli Mısır şehirlerinde hareketlenmeler yaşandı. Bu durumun yapısal bir gelişmenin önünü hızla açıp açmayacağı henüz belli değil. Ama bazı işaretler verdiği de muhakkak. Özellikle 3 Temmuz darbesinin hayata geçmesine katkı veren farklı ‘muhalif hareketler’, Mısır rejiminden tamamen koptuklarını ilan etmiş oldular. Bu, sistem karşıtı zeminin ortaklaştığı anlamına gelmiyor elbette. Ama bir -yeniden- birliğin başlangıcının da işareti.
25 Ocak, büyük ölçüde -görünürde- lidersiz ve apolitik bir düzlemde gerçekleşmişti. Mübarek’in şahsında kişiselleşen bir rejimin varlığı, sistemik ve yapısal bir isyandan ziyade, şahsa odaklı bir itirazın ‘devrimi’ çerçevelemesine yol açmıştı. Bu durumun oluşturduğu kör noktalar, darbeye giden sürecin zeminini de hazırlamıştı. Mısır’da yeni bir siyasal dalga oluşacaksa, en temel özelliği toplamda sistemi ve doğal olarak darbenin bölgesel desteğini de hedefe koyan bir hareketlenme olacaktır. Bu ise çok daha zorlu bir sürecin habercisidir.
Sürdürülebilir olmaktan uzak olan cari düzene karşı, sistem karşıtı hareketlerden önce siyasal süreçlerin önünü açacak bir siyasal rasyonalitenin ortaya çıkması, bütün unsurların ama en başta Mısır’ın hayrına olacak tercihtir. Böylesi bir tercihi, Mısır darbe rejimini ayakta tutan unsurların yapmakta zorlanacağı muhakkak. Lakin Mısır muhalefeti, kendi arasında oluşturacağı sinerjiyi, öncelikle böylesi bir kararın ortaya çıkmasını zorlamaya yönlendirmelidir. Bunun için Mübarek öncesi şartlardan çok daha müsait bir zemin bulunuyor.