27 Mayıs 2013 tarihinde Taksim'de başka alana nakledilmek istenen birkaç ağaç bahanesiyle başlayan protestolar, kısa süre sonra hükümete karşı bir kalkışma eylemine dönüştü.
Bayburt ve Bingöl hariç bütün ülkeye yayıldı.
"Mesele ağaç değil sen hâlâ anlamadın mı?" mottosu etrafından toplanan terör örgüt mensupları dâhil iktidar muhalifi tüm çevreler el ele vermişti.
Sokağına yapılan yığınağı görünce o bölgede işyeri bulunan bir dostum bu eylemlerin sıradan bir çevre protestosu olmadığını durumun kendisini korkuttuğunu söylemişti.
Muhalif siyasi partiler de iktidara karşı bu eylemleri fırsat bilip destek vermişlerdi.
Hâlâ da veriyorlar!
Olaylar 30 Ağustos'a kadar devam etti ve tüm ülkede hükümet aleyhtarı bir gösteriye/kalkışmaya dönüştü!
Kamu malına verilen zarar, yağma talan, kundaklama, camii kirletme gibi detaylar yazılıp çizildi tekrar etmenin bir anlamı yok.
Aynı süreçte benzer protesto eylemleri Akdeniz'in öteki yakasında da başlamıştı. Tarihinde ilk kez halkın iradesiyle seçilmiş cumhurbaşkanına karşı tıpkı Gezi olaylarında olduğu gibi Mısır'ın dört bir yanında muhalifler toplu gösteriler yapıyordu.
3 Temmuz 2013'te General Abdulfettah Sisi yanına aldığı Hristiyan Ortodoks Kıpti Papaz 2. Tavadorus, Ezher Şeyhi Ahmed Tayyyip, Selefi Nur Partisi Lideri Celal Mürre, Laikleri temsilen siyasetçi Baradey ile seçilmiş cumhurbaşkanını azlettiğini açıkladı.
Gerekçe olarak da milyonlar sokaklara döküldü, cumhurbaşkanı meşruiyetini kaybetti şeklindeydi. Seçimle gelenin seçimle gideceği gerçeğini kabul etmiyorlardı.
Aslında mesele gösteriler falan değildi.
Mesele Türkiye'de emperyalizme ve Siyonizm'e kafa tutan bir başbakanın yanı sıra Mısır'da da "Mısır'ın Erdoğan'ı!" sloganıyla, seçilmiş bir cumhurbaşkanı vardı.
Bölgenin bu iki güçlü ülkesi omuz omuza verdiğinde bölgede ne batının düdüğü öterdi ne de İsrail'in zulmü/işgali devam ederdi.
Emperyalistler Mürsi'yi de Erdoğan'ı da devirmek istiyordu.
Bu kadar net.
Gezi olaylarının kalkışmaya dönüşmesi de, Mısır'daki gösteriler de emperyalizmin güdümünde eylemlerdi; bu iki ülkenin iç işlerine müdahaleden ibaretti.
Mısır'da başardılar maalesef.
Türkiye'de başaramadılar.
Erdoğan'a tosladılar!
Ama amaçlarından vaz geçmediler.
Daha sonra giriştikleri hendek çukur eylemleri, 15 Temmuz darbe girişimi ve daha nice hamleler, emperyalizme boyun eğmeyen Başkan Erdoğan'ı indirmeye yönelikti.
Kimse Geziyi aklamaya çalışmasın.
Gezi'ye masum çevre eylemi diye katılanları tenzih ederim ama Gezi olayları Türk demokrasisine vurulmak istenen bir darbenin ayak sesiydi.
Ona destek verenler, kim olursa olsun, yargıda ceza almasalar bile milletin vicdanında emperyalizmin ekmeğine yağ süren bir güruh olarak tarihe geçeceklerdir.
Bugün altılı masanın, ittifak ettikleri tek hedefin Başkan Erdoğan'ı devirmek olduğu göz önünde bulundurulursa, okyanus ötesi güçlerin seçimlerde muhalefete açıktan destek verme vaadinin sıradan bir vaat olmadığı anlaşılmaz mı?
Rusya Ukrayna savaşında takip ettiği isabetli politikası, Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılımındaki resti Başkan Erdoğan'ın elini uluslararası camiada güçlendirince, emperyalist çevreler Türkiye'ye olan ihtiyaçlarını tekrar hatırlamış olsalar da teröre destek vermekten henüz el çekmiş değiller.
Başkan Erdoğan'ın batının bu tavrına yeni bir askeri harekat ile cevap vereceğini ihsas ettirmesi ise tüm dikkatlerin Türkiye'ye çevrilmesini sağladı.
Dünya şu anda en çok Başkan Erdoğan'ı konuşuyor!
Gıda krizinin de Türkiye'nin Rusya Ukrayna arasında takip ettiği denge politikası ile aşılabileceği tartışılıyor!
Başkan Erdoğan dünya siyasetinin göbeğinde hemen herkesin takdirini kazanan bir diplomasi yürütürken, muhalefetin aleyhteki propagandası Donkişot'un yel değirmenine saldırısından farksız görünüyor!