Mısır’da şimdi yaşananlar daha önce bizde yaşananların bir tekrarı: Halkın oyuyla seçilmiş siyasetçiler soyguncu ‘vesayet rejimi’ni değiştirmek için çaba gösteriyor; bizde de Ak Parti iktidarının ilk yedi yılı böyle bir mücadeleyle geçmedi mi?
Geçti. Kırılma noktası ise Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına seçilmesiydi; bizdeki vesayet rejiminin anahtarı Çankaya Köşkü’ndeydi çünkü... Abdullah Gül anahtarı sivil siyasetin yolunu açmak için kullanmaya başlayınca arkası çorap söküğü gibi geldi... Bu arada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılmış Ak Parti’yi kapatma davası da Anayasa Mahkemesi tarafından bir oy farkıyla reddedildi.
Önceki hafta mahkeme önüne çıktım. Ankara’da görülmekte olan bir davada, sanık, tanıklığıma başvurulmasını istemiş... Dava konusu, Ak Parti kapatma davasıyla ilgili bir gazetenin yalan haberiydi. Haberde mahkemenin asker kökenli üyesinin oyunu kapatmanın aleyhinde kullanmasının sebebinin ben olduğum ileri sürülüyordu. Üyenin bir açığını yakalamışım, “Oyunu kapatma aleyhinde kullanmazsan seni rezil ederim” demişim... Üye de...
Yazarken bile içimi ufunet basıyor... Üyeyi hayatımda görmüş veya konuşmuş değilim. Bunca yıldır yazıyorum, bir gün bile, herhangi bir kişi veya kuruma, “Yazarsam...” türü bir tavrım olmadı. Yazacaksam yazdım...
Neyse, konumuz kapatma davası değil zaten; ‘vesayet rejimi’ denilen demokrasi-karşıtı uygulamanın bizde ve başka ülkelerde başına gelenler...
Mısır’da Muhammed Mursi bizde olduğu gibi yedi yıl beklemedi, koltuğunu bile ısıtmadan vesayetçi sistemin kanatlarını kırma mücadelesine girişti. Bu ‘acul’ tavır nasıl bir sonuç verecek, ben de merakla bekliyorum. Mursi’nin kanatlarını kırmaya çalıştığı yüksek yargı kurumları ve Başsavcı halkı sokağa dökerek sonuç almaya çalışıyor çünkü...
Garip olan şu: Mübarek rejiminin sorumlularını birbiri peşisıra aklayan ve ‘özgürlükçü’ çevrelerden önüne gelenleri cezaevine gönderen Başsavcı’ya düne kadar karşı çıkan bazıları da, şimdi Tahrir’de kalabalıkların önüne düşerek veya Başsavcı’nın yanında yer alarak Mursi’yi yerinden etme hareketine omuz veriyor...
‘Aculluk’ çoğu kez başa belâ getirir... Kalabalıklara güvenmek her zaman akıllıca bir yol değildir...
Cezayir ve Mısır gibi ülkelerde vakit bizde olduğundan daha yavaş geçer. Değişimlerin birdenbire olması beklenmez. Bizde en fazla birkaç yıl süren askeri yönetimler, o tür ülkelerde yarım yüzyılı aşabildiyse biraz da bu yüzdendir.
Dışarıdan bakıldığında siyasi kavgalar farklı görüşlerin çarpışması olarak görülebilir. Sözgelimi Cezayir’de onbeş yıldır cumhurbaşkanlığı yapmakta olan Abdülaziz Buteflika’nın süresi 2014’te bitiyor; bir daha aday olmayacağını açıkladığı için yerine göz dikenler birer birer ortaya çıkıyorlar ve ülke şimdiye kadar görmediği türden yolsuzluk ifşaatlarıyla derinden sarsılıyor...
Yeni gazeteler çıkıyor ve eski rejimin öndegelenlerini yolsuzlukla suçluyor... Yerli ajanslar suskun kalsa da yabancılar isim de vererek yangına benzin bidonuyla gidiyorlar...
Petrol ve doğalgaz zengini bir ülke Cezayir ve o zenginlik belirli eller tarafından iç ediliyor. İktidar odağına yakın olmak, belli koltukları işgal etmek zenginliği paylaşmak için mutlaka şart. Buteflika’nın adamları ortamı patronlarının rakiplerine bırakmak istemiyorlar.
Washington Postgazetesi ülkedeki durumu özetlerken, “Perşembe günü yerel seçimler var, ama kimsede heyecan yok. Geçen Mayıs ayında da genel seçimler vardı da ne oldu? Herkes esas iktidar odağının seçilmişler değil, atanmış bürokratlar olduğunu biliyor” diyor...
Ha şunu bileydiniz.
Mısır’da da durum farklı değil. Merkez Bankası kasasında 200 milyar doları bulunan Cezayir zenginliğine sahip olmayan Mısır’da da yolsuzluk diz boyu. Orada da seçilmişler değil atanmışlar perde gerisinden etkili. Orada da kavga bu yüzden...
Mursi ve seçilmişler atanmışlara karşı mücadelede Mısır’da başarılı olursa Cezayir’e de heyecan gelir...