Türkiye’de terörün tırmanışı yürek sızlayıcı görüntülerle sürüyor. Bomba yüklü bir araçla Diyarbakır’ın Çınar ilçesi Emniyet Müdürlüğü’ne saldıran terör örgütü, beş aylık bir bebeğin yanmış bedenini, minicik İrem’in minicik tabutunu sonuç olarak gözümüzün önüne bıraktı.
Peki bu tabut yabancı basın yayın organlarında yer aldı mı?
New York Times haberlerinde imzasını gördüğüm Ceylan Yeğinsu’dan bir kadın duyarlılığı bekledim.
Akademisyenlerin derdi “katliamcı devlet” sloganı atmak olan bildirisini haber yapan Yeğinsu, ilgili haberinde satıraralarını öyle güzel süslemiş ki, güllük gülistanlık bir siyasi atmosferde durup dururken dava açan-açtıran bir devlet mekanizması resmetmiş.
Tonlarca bombayla saldıran terör örgütü ve onun “sivil-çocuk-kadın ölümleri için özür dileyin” çağrısı yapan uzantısının ulusal sınırları hedefleyen “siyasetini” masum gösterme çabası.
Hendeklerle altı oyulan müzakere masasından hiç bahis yok... Yanan bebek bedenleri, küçücük çocuk tabutları yok. O yazının yanına yorumsuz o fotoğrafı koyma cesaretiniz var mıydı Ceylan hanım?
Uluslararası basında Türkiye’yi doğrayan haberlerdeki Türk imzaları dikkatimi çekiyor.
Eleştirdikçe raytinginiz, okunulurluğunuz mu artıyor?
İmzanızı daha da okunur kılmak adına, ülkede olup bitenlerin sadece bir kısmını subjektif bir şekilde mercek altına almak işinize geliyor anlaşılan.
Fazla söze gerek yok...
İrem’in minicik tabutunun fotoğrafıyla yüzleşecek cesareti gösterin, yeter...
Avrupa basını Hayat Boumedienne’le konuşsa?
Basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili Türkiye’yi mahkum edici tezviratı gördükçe aklıma nedense Hayat Boumedienne geliyor. Paris’te Charlie Hebdo saldırılarının faili terrorist Amedy Coulibaly’nin eşi Hayat Boumedienne. Herhangi bir Fransız gazetesi, Boumedienne’i mazur gösteren bir haber yapsa, küçücük bir imada bulunsa, Fransız karar vericilerin, hatta onları bırakın Fransız medyasının diğer temsilcilerinin tepkisi ne olurdu, düşünmeden edemiyorum.
Basın ve ifade özgürlüğü tartışmasında da “uzaktan davulun sesi hoş geliyor.”