“Canım sıkılıyor, keyifsizim, mutsuzum, depresyondayım, moralim bozuk.”
Her biri ne kadar tanıdık, ne kadar da yakın.
Bunları söyleyen birini duyduğunuzda şaşırmıyorsunuz artık, çünkü şehirlerde yaşayan her birey bu kelimelerden en az birini her gün kullanıyor. Dikkatinizi çekerim, her birey, her gün.
Neden mi bu kadar mutsuzuz?
Çünkü böyle olmamız gerekiyor. Sistem bireyin mutsuzluğu üzerine kurgulanmış. Mutlu olursak sistem işlemez, dünya dönmez.
Şaşırdınız değil mi?
Örnek vereyim,
Radyoda, CD’de ya da TV’de izlediğiniz/dinlediğiniz şarkılara dikkat ettiniz mi hiç? Dünyada üretilen her 100 yeni şarkının sadece iki tanesi mutluluk anlatıyor.
Diğer bir deyişle koca müzik endüstrisinin hedef kitlesinin %2’si mutlu insanlar.
Geri kalan %98’in tamamı ayrılma, aldatma, terk etme gibi olumsuz güdülerle nefret duygusu ile kurgulanıyor.
Çünkü gerçek basit, mutluysanız zaten özel olarak müzik aramaz kulağınız.
Ama mutsuzken, şarkılarda bulursunuz kendinizi.
Tersten düşünürsek o dev müzik endüstrisinin ürettiği şarkıları satabilmesi için, video kliplerin çekilebilmesi için sizin ayrılmanız, aldatmanız ya da aldatılmanız şart.
Böyle bir endüstri sizin mutlu olmanızı, müziğin keyfini kuşların cıvıltısından ya da kendi ıslığınızdan almanızı ister mi sizce?
* * *
STRES EKONOMİSİ
Günümüz insanının en büyük derdi olan stresin devasa endüstrileri beslediğini biliyor muydunuz?
Her gün dünyada 5 milyon adet sakinleştirici (depresyon ve strese karşı) hap alıyor.
En başta kanser, mide hastalıklarının tümü, migren, üst solunum yolu hastalıkları, kalp hastalıkları gibi birçok önemli hastalığın birinci tetikleyicisi stres.
Hastaneler kuruluyor, her birine milyonlarca dolarlık tıbbi makineler alınıyor, o makineleri üreten fabrikalar var, o fabrikaların çalışanları var, kurulan hastanelerin devasa binaları, yüzlerce çalışanları var.
Sizce bu devasa ekosistem sizin sapasağlam ve dinç olmanızı ister mi?
Sadece bu da değil, siz mutsuz olmalısınız ki sigaraya başlayabilesiniz, sonra bağımlı olup her gün bir paket tüketebilesiniz.
Siz mutsuz olmalısınız ki, “İç, dertlerini unutturur” diye bir kadeh içki içirebilsin sistem size.
Daha da detaya gireyim mi?
* * *
DÜNYA KUPASI
Yok, hayır, ne maç yorumu, ne de Türkiye’nin elenmesi, konum başka.
Bu yıl dünya kupasına 24 takım katıldı.
Ve sadece bir şampiyon çıkacak.
İşte size Euro 2016’ya katılan takımların nüfusları.
Fransa : 66 Milyon
İsviçre : 8 Milyon
Arnavutluk : 3 Milyon
Romanya : 20 Milyon
Galler : 3 Milyon
İngiltere : 53 Milyon
Slovakya : 5 Milyon
Rusya : 143 Milyon
Almanya : 80 Milyon
Polonya : 38 Milyon
K. İrlanda : 2 Milyon
Ukrayna : 45 Milyon
Hırvatistan : 4 Milyon
İspanya : 46 Milyon
Çek Cumhuriyeti : 10 Milyon
İtalya : 60 Milyon
Belçika : 11 Milyon
İrlanda : 5 Milyon
İsveç : 10 Milyon
Macaristan : 10 Milyon
İzlanda : 300 bin
Portekiz : 10 Milyon
Avusturya : 8 Milyon
Türkiye : 80 Milyon
Katılan ülkelerin nüfusları toplamı 720 Milyon.
Düşünün, bu yarış, bu yarışma mantığı, bu ülkelerin mücadelesi bile bir takımın mutluluğu, geri kalan 23 ülkenin ve 700 milyon insanın mutsuzluğu üzerine tasarlanmış.
Diyebilirsiniz ki “Sanki tüm ülke futbol meraklısı mı?”
Türkiye’ye bakın, teknik direktörün kızının instagram hesabında yazılan yorumlarla karnındaki çocuğuna kadar uzanmış bir nefreti göreceksiniz.
Yani doğrudan forma giyip de ekran başına geçmesi gerekmez, bu nefret iklimi, bu olumsuz enerji bütün ülkeyi sarıyor.
Ama sorun yok, dünya zaten bu nefretten besleniyor.
* * *
TERÖR
Uluslararası şirket kurar gibi kurulan terör örgütleri, film stüdyosu gibi setlerde yeşil arkaplanda çekilen kafa kesme görüntüleri, dünyanın her yerinde metropollerde patlayan bombalar…
Bir başka ayağı da terör bu nefret ikliminin.
Terör artmalı ki savunma ihtiyacı da artsın. Bireyselde insanlar silahlansın, devletler nezdinde de bütçeler eğitime, sağlığa değil silaha, milli savunmaya harcansın.
Terör endüstrisi ve arkasında onu besleyen savunma ve ağır silah sanayi…
Sizin korkmadan, huzurla yaşamanızı, mutlu olmanızı ister mi sizce?
* * *
EVLİLİKLER-İLİŞKİLER
Hiç düşündünüz mü evlilik kurumu neden bu kadar yozlaştı, ilişkiler neden bu kadar pespaye hale geldi diye?
Cevap basit; çünkü sistem mutlu yuvalar, huzurlu aileler istemiyor.
Sizi bir şekilde rahatsız etmek zorunda, ayrılasınız diye.
Bir kişiyle tanışıp, o kişiyle evlenen ve bir ömür onunla mutlu olan kişi az kâr getirir sisteme.
O kişi kapitalist evliliğin sembolü olan tektaş pırlantadan bir tane alır mesela.
Oysa ayrılıp yeni ilişkilere başlasa, her seferinde alması gerekecektir.
Örneğin yuva bozulmazsa sistem bu çifte tek bir ev satacakken/kiralayacakken ayrıldıklarında iki ev satar/kiralar. Ve tabii o ev için üretilen her şeyden ikişer tane.
Mesela tek bir evlilik bir kere düğün demek iken, üç kere evlenirseniz düğün ekonomisinin çarkını üç kere döndürürsünüz.
Kısacası ilişkiler bozulmalı, yuvalar yıkılmalı ki sistem ayakta durabilsin.
Şimdi siz söyleyin, bu sistem sizin eşinizle beraber yaşlanmanızı ister mi?
* * *
MEDYA BU İŞİN NERESİNDE?
Yazılı ve görsel medyada mutluluk veren bir haber ile dehşet-vahşet içerikli bir haberin ilgi görme oranı 1/30 olarak hesaplanmış.
Güzel bir haber bir kez okunurken kanlı-kavgalı, nefret içerikli bir haber otuz kez okunuyor.
Bu internet basınında da böyle, televizyonda da, gazetede de.
Durum böyleyken hangi medya organı 30 kat daha az okunacak, izlenecek, tıklanacak içerikler üretir?
Elbette kavga ve şiddet içerikli, cinsellik içerikli, çarpık ilişkiler ve sapkınlıklar temalı yayınlara yönleniyorlar ticari kaygılarla.
İşte bu yüzden dünyada hiçbir zaman mutluluk, barış, huzur söylemleri kötülüğün dili kadar yüksek sese sahip olamayacak ne yazık ki.
* * *
SİLAHLAR, MERMİLER…
Bugün itibariyle dünyada 6 milyar insanın tümüne yetecek kadar silah, her bir insana 6’şar tane düşecek kadar mermi üretilmiş durumda, stoklarda.
Yani o silahlar birileri tarafından satın alınmak zorunda.
O mermiler birilerine sıkılmak zorunda.
Her birimize bir silah, altı da kurşun düşerken, bu sistem sizce dünya insanının mutluluğunu, huzurunu düşünür mü?
Not: Ha tabii oyuncak endüstrisinin silah sanayine büyük desteğini de göz ardı etmememiz gerekiyor. Her yıl tam 1 milyar adet oyuncak silah üretiliyor. O silahlar da kendi ellerimizle kendi yavrularımızı geleceğin katilleri olarak yetiştirebilmemiz için yine bize satılıyor.
* * *
NASIL KURTULURUZ?
George Orwell’in 1984 romanında “PARTİ”nin üç ana söyleminden biri de şuydu:
“Cehalet mutluluktur”.
Bu söz size sayın okuyucu, aslında çok da doğru.
Sistemin dayattığı bu kirli bilgiyi, bu kanlı gündemi bilmezseniz mutlu oluyorsunuz.
Evet, sistem size bu durumda cahil damgası vuruyor.
Yukarıda anlattığım her şey bu sistemin, bu çarkın dönmesi için.
Ama cahil olabiliriz, bu sisteme kayıtsız kalabiliriz.
İnadına mutlu, inadına huzurlu olabilir, çevremizdeki insanları sisteme inat bu cehaletin içine dahil edebiliriz.
Çocuklarımızı sistemin istediği şekilde değil, onlarla ilgilenerek, vakit geçirerek gerçek birer insan gibi yetiştirebiliriz.
En ufak bir rahatsızlıkta vücudumuza ilaçlarla doldurmamakla başlayabiliriz mesela.
Canımız sıkıldığında “Yak bi sigara” diyen ele “İndir o elini” diyerek kalkıp, derin bir nefes alarak kendi kendimizi iyileştirebiliriz.
Başka insanların dertleriyle dertlenip, onlar huzur ve mutluluk vermeye çalışarak mutlu olabiliriz mesela.
NOT :
Bu yazı biraz uzun oldu, yorulmamışsınızdır umarım.
Haftalardır üzerine çalıştığım bir yazıydı, kısaltsam hem size, hem bana yazık olacaktı.