Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına alıyoruz” dedi Başbakan Erdoğan.
Muhteşem bir ahlaki duruşu ifade ediyordu bu söz.
Keşke sonrasında başka bir “izah” gelmeseydi.
“Kürt milliyetçiliği, Laz milliyetçiliği, Türk milliyetçiliği, Arap milliyetçiliğini de ayağımızın altına alıyoruz” dedikten sonra “Biz, kucaklayıcı bir milliyetçiliği değil, etnik kökene, ırka, kabileye, kibre, kafatasçılığına, aşağılamaya dayalı bir milliyetçiliği kastediyoruz” demeseydi.
Çünkü bu yaklaşım, milliyetçiliğin iyi bir türünün olduğu imasını içeriyor.
Bu yönüyle de, tabuyla gerçek bir yüzleşmeyi ve iyileşmeyi geciktiriyor.
Erdoğan, BDP ve MHP’nin ırkçı milliyetçilik yaptığını ifade ediyor. Aslında Türkiye’de Kürt ve Türk milliyetçileri ağırlıklı olarak ırkçı veya kafatasçı bir milliyetçilik yapmıyorlar. Sadece milliyetçilik yapıyorlar ve bu da yeterince kötü.
***
En “iyi”, en “nötr” tanımıyla bile milliyetçilik matah bir şey değil.
Milliyetçilik, tanımı icabı, dünyaya “milliyet” penceresinden bakmak demektir.
Dünyaya “adalet” perspektifinden bakanlara uymaz o.
Aynı anda iki pencereden de bakılmaz.
Milliyetçilik adil değildir.
Bunu “ötekinin milliyetçiliği”ne bakarak anlayabilirsiniz.
Ülke dışına çıktığınızda oranın milliyetçisiyle değil, milliyetçi olmayanıyla muhatap olmak istersiniz.
Bir ihtiyacınız olduğunda veya daha kötüsü birinin insafına kaldığınızda, muhatap olacağınız kişinin milliyetçi olmaması için dua edersiniz.
“Ama o vatanını milletini sevmek anlamında milliyetçidir” deseler bile istemezsiniz; çünkü bu “sevgi”nin size nasıl yansıyacağını az çok tahmin edersiniz.
Milliyetçilik “vatanını milletini sevmek”ten ibaret de değildir.
Ona “vatanseverlik” derler; ki aslında o da “vatanını sevmek”ten ibaret değildir. Sadece “vatan” sevgisi, onu bir kimlik yapmaya yetmez çünkü. Tıpkı sadece “gökyüzünü sevme”nin insanı “gökyüzüsever” yapmaya yetmediği gibi.
Vatanseverlik çoğu kez utangaç milliyetçiliğin sığınağıdır. Dolayısıyla “ben milliyetçi değilim vatanseverim” diyenler de virüsten etkilenmediklerini kanıtlamış olmazlar.
Dünyayı, herkesin haklara saygılı biçimde barış içinde yaşayacağı bir “uluslar ailesi” şeklinde hayal eden liberal milliyetçilik de bir hayaldir.
Böyle bir şey bugüne kadar hiç olmamıştır.
Milliyetçilik “millete hizmet etmek” de değildir ve etmez de.
Tabu ile yarım yamalak bir yüzleşme, ona zarar vermez, güçlendirir.
Milliyetçiliğin ırkçılık veya kafatasçılık olmayan versiyonu da makbul değildir.
Türk, Kürt, Ermeni milliyetçilikleri de özünde farklı değildir.
Onu bütün türleriyle ayaklar altına almak gerekir.
***
Milliyetçilik ister “kavmiyetçiliğin modern versiyonu” olsun, isterse de modern zamanlara özgü bir ruh hali, dünya görüşü veya ideoloji, ahlaki bakımdan açıkça mahkum edilmelidir.
Bir Müslüman veya Hıristiyan, ancak tutarsızlık pahasına milliyetçi olabilir. (Metin Karabaşoğlu, Sait Nursi’nin “müsbet milliyetçiliği” meşru gördüğüne ilişkin yaygın kanaati ikna edici biçimde çürütüyor. Ama öyle olmasaydı da fark etmezdi.)
Sonuçta insanı yanlış bir temelden bölen, onu kendi tercihi olmayan, elinde olmadan sahip olduğu bazı özellikler yüzünden olumlu veya olumsuz anlamda farklı bir yerlere oturtan bir zihniyet değil mi bu?
Her tarafı müspet olsa ne olur?..
Not: CHP liderinin başbakana milliyetçiliği ayaklar altına alıyor diye gösterdiği tepkiyle ilgili de söze gerek yok. Sonuçta karşımızda trajik bir figür var ve bize sadece acımak düşüyor.