Başbakan Erdoğan’ın “Türk milliyetçiliği de, Kürt milliyetçiliği de ayaklarımızın altında” demesi, yeni bir polemik başlattı. CHP ve MHP, bu konudaki ortak tutumlarının altını çizercesine, Başbakan’a çıkıştılar. Buna karşın milliyetçilikten hiç hazzetmeyen çoğu “liberal” de Başbakan’ı haklı buldu.
Ben de haklı buluyorum Başbakan’ı. Ancak biraz kavram kargaşına boğulduğumuzu da düşünüyorum ki, izah edeyim.
Evvela şunu belirteyim: Başbakan’ın “ayaklarımızın altında” dediği, benim de karşı olduğum şeyin doğru tanımı, “etnik milliyetçilik”tir. Bu, belirli bir siyasi birlik içinde yaşayan etnik gruplardan birinin, kendi üstünlüğünü savunarak diğerlerini tehdit etmesi anlamına gelir. Gerilimlerin, çatışmaların, hatta etnik temizliklerin yolunu döşer. Kötü bir şey olduğuna kuşku yoktur.
Ancak “etnik milliyetçilik” kavramı siyasi lügatımızda o kadar yaygın olmadığı için, buna bazen “ırkçılık” veya “kafatasçılık” diyoruz. Bu ise, iyi niyetli ama tam da oturmayan bir tarif. Çünkü ırkçılık ve kafatasçılıkta, biyolojik özellikler ön plandadır. Etnik milliyetçilik ise, dil ve din gibi kültürel özelliklere dayanır.
Mesela, epey eli kanlı bir akım olan Sırp milliyetçiliğini ele alalım. Boşnak ve Hırvatlara karşı nefret üzerine bina edilen Sırp milliyetçiliğine, ne “ırkçılık” ne de “kafatasçılık” diyebilirsiniz. Çünkü, Sıpların, Boşnakların ve Hırvatların “ırkı” aynıdır. Dilleri bile aynıdır! Tek fark dindir ki, zaman içinde ayrı etnik kimlikler inşa etmiştir.
Türk milliyetçiliği
Peki ya biz? Bizde kimler kafatasçı veya etnik milliyetçi?
Açık konuşmak gerekirse, kafatasçılığın, yani biyolojik ırkçılığın Türkiye’deki mucidi 1930’lar CHP’sidir. Düpedüz “Türk ırkının fizyolojisini” ve “kafatası çapını” ölçüp biçmiştir kimi CHP kodamanları.
Ancak bu akım uzun ömürlü olmamış, Nihal Atsız eliyle MHP’ye kısmen taşındıysa bile, ne CHP’de ne de MHP’de ana gövdeyi oluşturmamıştır.
Bir başka deyişle, bugünün MHP’sine ve CHP’sine “kafatasçı” demek haksızlık olur. Aksine, bu iki parti, dışlayıcı değil kapsayıcı bir milliyetçilik savunmaktadır: “Atatürk milliyetçiliği”, yani “ne mutlu Türküm diyene” formülü.
Ancak buradaki kapsayıcılık, asimilasyoncu bir kapsayıcılıktır. Yani, Türk-olmayanlar, Türklük içinde erimeye mahkum edilmektedir. Türk-olmayan unsurların en büyüğü olan Kürtlerin ezici çoğunluğu ise buna yanaşmamakta, meşhur “sorunumuz” da buradan çıkmaktadır.
Bu ise, CHP ve MHP’yi, istemeseler de, giderek etnik milliyetçilik noktasına getirmektedir: Çünkü onlar ne kadar “biz herkesi kapsayan bir Türklük’ten bahsediyoruz” derse desinler, Kürtler kendilerini buna dahil saymadıkları için, yapılan “Türk milliyetçiliği” ister istemez “etnik milliyetçilik” haline gelmektedir.
Karşı taraftaki ateşli Kürt etnik milliyetçiliği de bundan bir güzel beslenmektedir.
Türkiye milliyetçiliği
Buna karşın, Türkiye içindeki tüm etnik ve dini unsurları tanıyan ve kapsayan, onların yekununu tek bir “millet” sayan bir milliyetçilik de mümkündür ki, ben buna “Türkiye milliyetçiliği” diyorum.
AK Parti bence bunu yapıyor. İyi de yapıyor. Milliyetçiliğin içeriğini “dünyaya düşmanlık” değil, “dünyayla rekabet”le doldurmakla da doğru yapıyor.
Ha, diyebilirsiniz ki, “ben bu milliyetçiliğe de karşıyım, çünkü bizzat millet kavramına karşıyım, dünya federasyonu istiyorum”, falan.
Olabilir. Ama önce bu parlak fikrinizi tüm dünyaya kabul ettirmeniz gerekir. Aksi halde, halen ulus-devletler bazında örgütlenmiş olan dünyada, sırf Türkiye’nin “millet” olmaktan vazgeçmesi, olacak iş değildir.