80'lerde Tayvan'a "Milliyetçi Çin" denirdi. Ahmet Kabaklı Hoca yönetimindeki Türk Edebiyatı Dergisi'nden bir grup yazar ve düşünce insanı Tayvan'a gittiklerinde, o günlerin Tercüman gazetesinde ve edebiyat dergilerinde uzun yazı dizileri yayımlanmıştı. Türkiye'deki sağ/sol çatışmaları, ayrışmaları, kamplaşmalar, dünyaya bakışımızı da ortadan ikiye bölüyordu o zamanlar. Çin Halk Cumhuriyeti taraftarları Maocu ve radikal solculuğu temsil ederken, Milliyetçi Çin taraftarları ise, sağcılığı ve gelenekselliği temsil ediyordu...
Aradan uzun yıllar geçti ve bu sert duvarlar kısmen de olsa esnekleşti... Küreselleşmenin delik deşik etmediği, seyreltmediği, esnetmediği hemen hiçbir şey kalmadığı için, ne Çin Halk Cumhuriyeti Mao dönemindeki kadar gri ve kapalı, ne de Tayvan'da eski şiir şölenleri devam ediyor... Ama mülkiyet ve varlık kavgası elbette devam ediyor...
Tayvan, koskocaman bir kıta ülkesi olan Çin'in bir türlü tam olarak elde edemediği bir ada ülke. Kısa geçmişe şöyle bir bakacak olursak: 1912 yılında kurulan Çin Cumhuriyeti hem kıtadaki varlığını, hem de adalar üzerindeki egemenliğini sağlamıştı, imparatorluk sonrası tüm dünyada kabul gören bir ülkeydi. 2.Dünya Savaşı sonrasındaysa, 1949 yılında çıkan Çin İç Savaşı ülkede derin tahribata yol açmıştı. İç Savaşın kabaca iki tarafı vardı; komünistler ve milliyetçiler... Çin Milliyetçi Partisi mücadeleyi kaybedince, yönetime Komünist Parti geçti ve kısa süre sonra ülkenin ismi, Çin Halk Cumhuriyeti olarak değiştirildi. Milliyetçi Parti yöneticileri ise seçimleri kaybedince, Tayvan Adasına kaçarak, orada Milliyetçi bir cephe oluşturdular. Çin Cumhuriyeti adında küçük bir adalar ülkesi kurdular. Hem de ABD ile hem dünyadaki sağ politik kulvardaki kişi ve kurumlarla irtibat halindeydiler. 1971'e kadar tüm dünyanın tanıdığı bu ada ülke, daha sonra Çin Halk Cumhriyeti'nin diplomatik baskıları sonucu, dünya ülkelerince tanınma listelerinden çıkartıldı... ABD ile ve aslında kapitalizm ile olan ilişkisi, sağ kulvardaki politik kimliği bugüne kadar etkin bir şekilde sürdü...
Tanınmayan ama var olmaya da hep devam eden bir ülke olarak bugünlere kadar geldi. Hatta pandemi döneminde test kitleri üretiminde tüm dünyaya öncülük edecek bir ticari atak kurmayı da başardı.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Uzak Asya ziyaretleri kapsamında Tayvan'a da uğrayacağını açıklaması, uykudaki o eski davayı, eski sert ve zorlu hatıraları yeniden gündeme taşıdı... Pentagon'un rızası olmadığı halde çıkılan bu ziyaret bakalım kimlerin başını derde sokacak? Geçen haftadan beri hem Çin Halk Cumhuriyeti, hem ABD, tatbikat adı altında karşılıklı bilek güreşi hamleleri sergiliyorlar. Nitekim Pelosi'nin kısa bir macerayla, Tayvan'a indiği haberleri de gelince, tüm dünya dikkatini bir kez daha Ada'ya yöneltti...
Yabancı ajanslar, ABD'nin Ukrayna krizinden ders alıp almadığını soruyorlar, bir kısmı da Rusya'nın Ukrayna hamlesine karşı planlanan yeni bir atak girişimi olarak değerlendiriyor bu ziyareti. Büyük güçlerin karşılıklı çekişmeleri ve birbirlerine omuz atmaları esnasında, olan zavallı halklara oluyor, filler tepişirken, çimenler eziliyor.
Halbuki pandemi tecrübesiyle çok önemli dersler almıştı insanlık. Dayanışmanın, birbiri için çabalamanın, yardımlaşmanın, birbiri için dua etmenin deneyiminden geçmişti yeryüzü... Hayatın çok kısa olduğunu ve bu kısacık hayata anlam verenin ise insan ruhu, iyilik, mutluluk olduğunu çarçabuk unutuveriyoruz.
İnsanlığın; insani olan, daha açık, anlaşılabilir, şeffaf, adaletli yönetimlere ihtiyacı var oysa...