Kuzey Irak'taki Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde yaşanan çatışmalar sonucu, 22 ve 23 Aralık 2023 tarihlerinde 12 kahraman askerlerimizi şehit verdik. Aynı şekilde 1 Ekim'de Ankara'da İçişleri Bakanlığı'na yönelik bombalı saldırı girişimi ve bir yıl önce 6 kişinin öldüğü Taksim'de gerçekleşen terör saldırıları, Türkiye'nin iç ve dış güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kaldığını ve bu tehditlere karşı etkin bir mücadele yürütülmesinin önemini ortaya koyuyor. Hem Kuzey Irak'taki çatışmalar hem de Ankara'daki saldırı girişimi, Türkiye'nin güvenlik güçlerinin terörle mücadeledeki kararlılığını ve bu konuda verdiği mücadelenin müttefikleri tarafından anlaşılmayı bekliyor.
2010 yılından itibaren Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler, artan meydan okumalar ve gerilimlerle karakterize edilebilir. Özellikle Obama dönemi, Türk-Amerikan ilişkileri açısından zorlu zamanlardan biri olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde, Suriye iç savaşının gidişatında ABD'nin PYD/YPG/SDG gibi terör örgütlerine verdiği destekle gerilim artmıştır. ABD'nin Irak'taki müdahalesinin ardından Suriye'deki sürece de dâhil olması, ikili ilişkilere yeni boyutlar eklemiştir. Özellikle Irak ve Suriye'de yaşanan iç çatışmalar ve savaşlar sonucu oluşan otorite boşluğunu terör örgütleri fırsat bilerek bu bölgelerde güç kazanmıştır. Buna karşılık ABD, terörle mücadele adı altında Suriye'nin kuzeyine askeri üsler kurmuş ve DAEŞ'e karşı mücadele bahanesiyle PKK'nın Suriye kolu olan örgütlerle yakın ilişkiler kurarak askeri ve maddi destek sağlamıştır.
ABD'nin, terörle mücadele adı altında, bir yandan Türkiye ile müttefiklik ilişkisini sürdürmeye çalışırken, diğer yandan terör örgütü olarak tanımlanan gruplarla iş birliği yapması, ilişkilerdeki paradoksu ortaya koyuyor. Kaldı ki, terör örgütlerine farklı tanımlar yaparak terör örgütlerini meşrulaştırma çabasına girdi. Kimi zaman PKK'yı SDG veya JPD gibi isimlerle Türkiye'nin tepkisini tanımlar üzerinde bertaraf etmeye çalıştı. ABD terörle mücadele konusunda müttefiklerden uluslararası destek isterken, müttefiki olan Türkiye'ye karşı tehdit unsuru olan terör örgütlerine desteklemesi kendi söylemleri ile çelişiyor. Okyanus ötesinde, DAEŞ ile mücadele gerekçesi ile Ankara ile münazarayı göz önüne alırken, terör örgütleriyle iş birliği yaparak kendi söylemleriyle çelişen bir politika izliyor.
Türkiye gerek yurt içi ve dışında terörle mücadele de önemle aşama kaydetti. Bir taraftan da teröre katılım sayısı giderek azalırken, diğer taraftan sınır ötesi operasyonlarla terörün kaynağında bitirme adına önemli atımlar atıyor. Ancak, Suriye'nin kuzeyindeki PKK/YPG yapılaşması Türkiye için hâlâ tehdit olarak duruyor. Jeopolitik ve askeri önemi ve ekonomik potansiyeli sayesinde Türkiye, paha biçilmez bir müttefik olmasına rağmen Batı örgütlerle çalışmayı yeğliyor.
ABD'nin, Türkiye'nin güvenlik endişelerini daha fazla dikkate alması ve terörle mücadelede daha etkin iş birliği yapması gerektiği konusunda bir beklenti olmasına rağmen, gelinen noktada bu beklentinin karşılık bulamadığı görülüyor. Bu durum, Türkiye'nin ulusal güvenlik ve savunma stratejilerini yeniden değerlendirmesine ve milli savunma kapasitesine yapılan yatırımlarının önemini gösteriyor. Türkiye'nin savunma sanayiinde yaptığı yatırımlar ve yerli savunma teknolojilerine odaklanması, bu çerçevede büyük önem taşıyor.
Ülkemizin savunma kabiliyetini yerli ve milli imkânlarla güçlendirmesi, dışa bağımlılığı azaltıyor ve ulusal güvenlik politikalarında daha bağımsız hareket edebilme imkânı sunuyor. Özellikle Suriye ve Irak'ta terörle mücadelede kullanılan İHA ve SİHA gibi yerli savunma teknolojilerinin, Türkiye açısından ne kadar hayati olduğunu tekrar gözler önüne sürüyor.