Bu yazıyı tertemiz hatıralarını yüreğimde taşıdığım iki dava yoldaşımın bana bahşettikleri öğretiyle yazıyorum müsaadenizle. Necdet Aköz (Pantoloncu Necdet) ve Hasan Arslan (Kürt Hasan) amcalarımız Milli Görüş davasının iki direği, iki gönüldaşı olarak hepimize öğretmenlik, himayedarlık etmiş güzel insanlardı... Her ikisi de rahmetli oldular. Bazen rüyalarıma geliyorlar, yeşil çimenler, gümrah çayırlar üzerinde yürürlerken görüyorum onları... Allah’ın rahmeti, Efendimizin şefaati tutsun kuşatsın hepsini de...
Onları biz gençler ve sonradan gelenler için güzel birer örnek, aziz bir yoldaş eyleyen sır neydi? Bizim evde söylenen tabiriyle; ‘’onların mizacı bal gibiydi, balın da hası gibiydi’’.
1969’da başlayan Bağımsızlar Hareketinden son nefeslerine kadar, Milli Görüş’ün gönül erleriydi onlar. ‘’Erbakan Hocamız geliyor, onu yalnız bırakmayalım’’ demiş birisi, ütüyü tahtada bıraktığı gibi fırlayıp gitmiş Pantoloncu Necdet, bu onun Milli Görüş peşinde koşarken yaktığı ilk dükkandır... Oğlumla birlikte, Gazze’yle ilgili bir mitinge giderken, vapurda görmüştüm en son onu. Herkese yer veriyordu ilerlemiş yaşına rağmen, ayakta dimdik asilce duruyor, gençlerden tanıyanlar selam verip eline öpmeye eğilince, kibarca ellerini geri çekip başlarını okşuyordu kuzuları sever gibi...
Milli Görüş, ilk bakışta Türkiye için bir siyasi teklif olsa da, onların nazarında Türkiye’mizi aşarak tüm İslam coğrafyalarını kuşatan, hatta dünya ahiret sorumluluğumuzu ifade eden bambaşka uhrevi bir mefkureydi. Dünyadaki Müslümanlar, kardeşlerimizdi. Filistin ve Mescid-i Aksa sevgisi ile başörtülü bir kızın okulundan atılmasına karşı çıkarkenki itirazları, aynı denize dökülen iki nehir gibi akardı kalplerinde... Mısır’daki Hasan el Benna ile Pakistan’daki Muhammed İkbal, Bosna’daki Aliya İzzet Begoviç ile Konya’daki Necmettin Erbakan, onların kalbindeki geniş atlasta birlikte parlayıp yanardı... İslami Hareket onların nazarında kesintili, kırpıntılı, pasaportlu, vizeli bir şey değildi, nerede İslam nerede Müslüman varsa, onlar hem gönülleri hem bedenleri ile maddi manevi tüm imkanları hatta imkansızlıkları ile oradaydılar hep... Biz onlardan böyle gördük, böyle öğrendik... Kapılarından kimsecikleri çevirmediler, ellerinde avuçlarında ne varsa hep verdiler hep verdiler... Sevdiklerinden verdiler.
Nedir ki sevdiğinden vermek? Hakiki iyilik mertebesidir o, birr’dir. Hiçbir karşılık beklemeden hatta bir teşekkürü bile ummadan, vermek, hep vermek... Vefayı, tebessümü, hal hatırı bile beklemeden aşk haliyle vermek ve ikram etmek... Bir adım bile öne çıkmadan, hiçbir şeye talip olmadan, sırtını, omuzlarını bir köprü gibi üzerinden geçenlere hazır tutmak... Onları bizim velilerimiz kılan sır sanırım bu halleri, ebrardan oluşlarıydı... Bir gün hareketin dünyevileştiğinden dert yanıyoruz Kürt Hasan’ın kızı Nigar ile, insanlara rehavet çöktüğünden, liyakata dair hatalar yapıldığından, tembellikten, aymazlıktan şikayet ediyoruz hararetle, yan odadan yüksek sesle bizi uyarmıştı; “Davaya küsülmez, davaya küsene küsülür, insanız eksiğiz aceleciyiz, insana bakıp da davaya mı küsülürmüş, sakın nefsiniz sizi kandırmasın, hesabı Hesap Sahibine bırakın, Adildir O, lakin siz yine de Rahmetine sığının” dedikten sonra gürül gürül gülmüştü bize... “Yahu ne gördünüz de küsüyorsunuz be!”
Çok zorlu günler geçirdik. Kapkaranlık 28 Şubatlar, gözaltılar, tutuklamalar, işten çıkartmalar, bir dilim ekmeğe muhtaç edilmeler, üst üste kapatılan partilerimiz, kapısına kilit vurulan derneklerimiz, vakıflarımız, itilip kakılan annelerimiz, kollarına kelepçe vurulan çocuklarımız...Ağır bombardıman altında yaralanmış savaş gemilerinden son anda çıkartılan filikalar vardır hani.. İçlerinden çıkardıkları genç öncüleri filikalara tahlisiye ettikten sonra gemiyi beklemeye devam edenler gibiydi Pantoloncu Necdet de Kürt Hasan da... O filika, AK Parti’yi kurdu sonra. Necdet ve Hasan Amcalarsa, Erbakan Hoca’yı hiç bırakmadıkları halde, onun talebesi olan, rahle-i tedrisatından geçmiş Tayyip Erdoğan’ı da asla terk etmemiş kimselerdi.
Cennetmekan Necmettin Erbakan Hocamız, İslami Hareketin cesur bir paratoneri gibi tüm yıldırımları üzerine çekerken, mefkureyi devam ettirip geliştirecek talebelerine alan ve zaman açan mühim bir sosyolojiyi kurdu.
İsrail’e ‘’van münit’’ dediği için dünya muktedirlerinin cezalandırma yarışına girdiği bir Cumhurbaşkanımız var bugün. Somali’den Açe’ye, Gazze’den Arakan’a mazlum coğrafyaların hakkını hukukunu arayan bir Cumhurbaşkanımız var... Onun onurlu ve dik duruşunu yok etmek isteyen dünya muktedirleri var bir de... Hasan el Benna’nın talebelerinden Mısır devlet başkanı Mursi’yi idam sehpasına hazırlayanlar da aynı muktedirler... Bosna’yı kana bulayıp, Gazze’nin beynine her gün bomba yağdıranlar da aynı haramilerdir...
Şimdi Milli Görüşçülere düşen vazife nedir?
Kalplerindeki İslami Hareket ajandasına hikmetle bakmak. Begoviç yaşasaydı, Ahmet Yasin, Hasan Benna, İkbal, Kutub, Mehmet Akif, Malcolm X hayatta olsalardı... Ne yaparlardı...
İslam’ın, Müslüman’ın, Mazlumun yanında dururlardı. Öyleyse biz de duracağız kardeşim. Tüm Milli Görüşçüleri sıkı durmaya çağırıyoruz. Türkiye ve İslam aleyhine birleşmiş dünya muktedirlerine karşı Tayyip Erdoğan’ın yanındayız...