Milli Görüş'çü dostlarımıza çağrımdır...
Değerli dava arkadaşlarım, rahmetli Erbakan Hocamızın tedrisatında yetişmiş bir kardeşiniz olarak bugün sizlerle biraz hasbihal etmek istedim. Ülkemiz ve milletimiz adına, büyük önem taşıyan bir seçimin arifesindeyiz. Ortalık toz-duman... Milletçe yaşadığımız depremde çok ağır yaralar aldık. Lakin anayasal çerçevede yapılması gereken bir büyük seçim var ve bu ağır yaralı koşullarda bizim daha basiretle davranarak, belimizi doğrulturken hangi hizmet siyasetlerine sırtımızı dayayacağımızı da mukayese tartımıza yükleyerek düşünmemiz gerekiyor.
Değerli dostlar, partiler gelir geçer, insanlar gelir geçer, zaman gelir geçer ama dava geçmez. Siyasette gelenek dediğimiz şey; inanç, ruh, hareket bilinci, hâsılı dava adını verdiğimiz ve üstüne titrediğimiz o kıymetli şuur ise, asla geçmez, kalplerde dipdiri durur. O kalp; akıl eden bir kalptir. Yaşlanmaz, paslanmaz, eksilmez... Akıl eden kalp vicdanlıdır, akıl eden kalp ferasetlidir, geleceği bugünden görür, sezer, fehmeder. Bugün bize düşen de hikmetle düşünmektir.
Değerli dostlar, 19. yy'dan bu yana yaşadıklarımızı şöyle hızlıca aklımızdan geçirdiğimizde bile, bizdeki siyasetin asli anlamının, millet olarak var olabilmekle her daim alakasının olduğunu hemen sezeriz. Biz 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşmasından bu yana, devletimiz ve milletimiz adına mağlup düşmemeyi, parçalanıp harap olmamayı ve bunun bir hayat memat meselesi olduğunu, asla ikinci sıraya atma fırsatı bulamamış bir milletiz. Bizlerin bu 'beka'' meselesini sık sık ifade etmemizi eleştirenlerin, bu memleketle ve milletle ilgili herhangi bir sorumluluk üstlendikleri görülmüş müdür ki onları ciddiye alalım da susalım? Hayır, var olup olmamak dikkati, bizde her daim özenle kuşanılması gereken bir teyakkuz halidir.
Ağır deprem felaketinin de eşliğinde, milli seferberlik gölgesinde bir seçime gidiyoruz. Bu seçimde, ya vaktiyle ezanları susturmuş, camileri ahıra çevirmiş CHP'nin ve yandaşlarının yanında duracağız, ya da insana saygı ve hürriyetin yanında duracağız, bu çizgi Menderes'ten, Özal'dan, Erbakan'dan, Erdoğan'a intikal ederek büyüyen siyasi geleneğin tezahürüdür...
Bu seçimlerde ya Ayasofya'yı cami olmaktan çıkartan zihniyetin yanında duracağız ki o zihniyet CHP'dir, ya da 82 yıllık esaretten sonra Ayasofya'yı tekbirlerle, müminlere, âminlere açan Erdoğan'ın yanında duracağız... Hani bir zamanlar rahmetli Erbakan hocamızın ardından söylediğimiz bir marş vardı: 'Zincirleri kıracağız, Ayasofya'yı açacağız' derken gözyaşlarımızı tutamazdık... İşte yıllarca hasretle beklediğimiz o hürriyeti bize bağışlayan siyaset de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasetidir... Onun yanında durmak bize Menderes'ten, Özal'dan, Erbakan'dan vasiyettir.
Değerli dava arkadaşlarım, yoldaşlarım! Başörtüsü yasaklarından dolayı 1968'den beri verdiğimiz hukuk mücadelesini hürriyetimizle taçlandıran siyaset de Erdoğan siyasetidir. Düşününüz, tesettürlü olduğumuz için hastanelere alınmadık, üniversite kapılarından içeri sokulmadık, otobüslerden indirildik, adliyelerden kovulduk, dini inancından dolayı başını örten hanımlara bir dilim ekmeği çok gördüler, örtülüyüz diye işten atıldık, okuldan atıldık, devlet dairelerinden kovulduk, bize dünyayı dar ettiler... Bunu yapan kimdi dostlar? Şalcı Bacı'yı ihram, tülbent ve çeyizlik mefruşat sattığı için asabilen İstiklal Mahkemelerini hangi zihniyet icat ettiyse, İskilipli Atıf Efendi'yi hangi siyasi bakış darağacına yollamışsa ki o zihniyet CHP'dir, işte bizlere de tesettür cefasını çektirenler aynı zihniyetin günümüzdeki timsalleridir. Bunu unutma, bir gün faillerini bağışlasan da unutma, zira bilge kral Aliya İzzetbegoviç'in de dediği gibi; unutulan zulüm tekrarlanır, unutma!
88 yaşındaki Erbakan Hocamızın hapis cezasını evinde değil de hapishanede çekmesi için itiraz dilekçeleri yazanlar da bunlardır... Anayasa Mahkemesine başörtüsü yasaklarının devam etmesi için koşa koşa gidip dilekçeler verenler de bunlardır. Bunların zihniyeti; Erbakan Hoca'ya ve ona oy veren bizlere; ''metastaz yapmış habis urlar'' diyordu. Bunlar bizi bu ülkede ''1. Tehlike'' ilan etmişti. Bunlar bize ''topyekûn savaş'' ilan etmişti...
Ne oldu da bunları unuttuk? Ne oldu da bizlere bu zulümleri yapanlar, kızlarımızı zorla başlarını açtırmak için 'ikna odaları' açanlara, 'mücahit' demek nereden çıktı? CHP'li Nur Serter de, açtırdığı ikna odaları da, daha çok yakın bir zamanda yaşanmış acı tecrübeler değil mi? Mankurtlaşmanın âlemi nedir? CHP yöneticilerine mücahit diyebilecek kadar şaşırmanın anlamı, içeriği nedir Allah aşkına?
Hâsılı kelam; bu iş bugünkü kısır siyasi tartışmaların çok üstünde bir zihniyet çatışmasıdır. Bugüne kadar Anadolu insanının hayat tarzıyla, inancıyla, maneviyatıyla, kültür ve zevk dünyasıyla alay edenler, bugün adeta bir ''siyasi takiyye' içerisinde, sanki hiçbir şey yaşanmamış da bir film seyredilmiş ve o film de bitmiş gibi, ''helalleşelim' diyebilmektedirler. Bizimle helalleşelim derken, arka kapıdan da evlatlarımızın baharını solduran terör örgütü PKK ile 15 Temmuz'da gözünü bile kırpmadan TBMM'ni bombalayan, insanımızı tanklarla ezip geçen FETÖ ile sarmaş dolaş gezebilmektedirler. Bu ''siyasi münafıklık' tır...
Ve tüm gönüldaşlarımızı, bu nifakçıların, göz bağcıların oyununa gelmemeye, 'ehli hikmet' olarak, bu yalan düzenini ellerinin tersiyle silivermeye davet ediyorum...