Anımsayacaksınız. Volkan Demirel Kazakistan milli maçının başlamasına dakikalar kala sahada ısınırken, tribünden bir densizin küfür etmesine içerleyip, sahayı ve sonra stadı terk edip evine gitmişti! Bir utanmazın ettiği densizliği yılların olgunluğu ile içinde bulunduğu koşullarla değerlendirememiş, kişisel rahatsızlığını, ulusal bir görevi terk edecek kadar öne çıkarmıştı.
Kimisi bunda onu haklı görmekte, ama kimisi de görmemekte. Ben ikinci gruptayım. Ulusal değerler, kişisel değerlerin önünde tutulabilmeli. Hemen her koşulda. Kimi kişi konuyu bu iki değerle ele almıyor. Olaya ne yazık ki ‘kulüpçülükle’ bakıyor, kulüp sevgisi ile ölçüyor. Kulüp sevgisini, milli forma sevgisinin önüne koyuyor!
Ve Volkan Demirel milli takıma çağrılmalı, diye düşünmekte. Buna katılmak olanaksız! Ulusal değerler daha önde olmazsa, toplumun çivisi çıkar.
Kimisi, Fatih Terim’in “V.Demirel’i neden çağırmıyorsunuz?” sorusuna sinirlenişine takıyor. Bu sorunun yanıtı belli, sanıyorum adam buna sinirlenmekte! “Al, eti senin kemiği benim” demişsiniz, onun tercihlerine teslim olmuşsunuz, sonra gene de bu soruyu sormaktasınız!
Kimi de “Terim bu sorulara bir yanıt vermeli” demekte. E hadi versin, “Almıyorum, şunun için...” desin! Ama o da durumu yönetmek zorunda... İki neden geliyor akla: Birincisi, ya baskın bir yerden “Al bu adamı” isteği gelirse? Burası Türkiye! Ya da şampiyona yaklaşırken sakatlıklar ve benzeri bir durumla Demirel’e ihtiyaç olursa? Bence bu durumda bile herhangi bir başka kaleci alınabilir kadroya. Alınmalı... Ama Terim, bu noktada kendi başarısını da düşünür...
İsveç maçında birkaç şey dikkati çekti... Savunmada da orta alanda da hücumda da dar kadrolu idik, bu bir. Kaleci Volkan Babacan, kendine özgüven tazeledi, topluma ve Terim’e ‘elde var bir’ dedirterek güven aşıladı. Bu iki. Aynı işi hücumda attığı gollerle ve oyun akışındaki verimiyle Cenk yaptı, özgüven tazeledi, herkese güven verdi. Bu üç.
Milli formamız kafese konmuş bir karanlık gibiydi! Üretici firmanın simgesi, Türkiye’nin simgesi ile yarışır büyüklükteydi. Zevkler değişiyor elbet, ama çok sevimsiz bir formaydı. Biçimi ne olursa olsun, milli formanın manevi değeri bizim sevgimizle, aşkımızı oluşturmakta. Biz önce bu aşkı savunmalıyız. Öteki aşklarımızı bir kenarda tutarak.