Karşılaştığımız manzara, vahimdir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü sonrasında, özellikle de NATO üyeliğimizle birlikte birbirinden farklı zeminlerde yapılandırılmış iki derin devletle yaşamış olduğumuz açıktır.
Vahim olan, bu, iki derin devletin de milli kimlik taşımadığıdır.
Bu süreçte devletin milli güçleri, neredeyse, “paralel” düzeye itilmiş, sivil-asker bürokrasinin kahramanları millet için yaptıklarının bedelini de zamanı geldiğinde ödemişlerdir.
(17 Şubat 1993 günü Ankara semalarında patlatılan uçağında şehit edilen Eşref Bitlis’i unutmak mümkün müdür?)
Biri, NATO kurmayları tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yapılandırılmış NATOTÜRKÇÜ, GLADIO-A, ki, 1960 itibariyle memleketi 10 yılda bir tekrar eden darbeler anaforuna sokmuştur…
Diğeri, ABD tarafından CIA bünyesinde yapılandırılan, sözde muhafazakar kimlikli, “paralel kimlik” kazanmış, GLADIO-B, biz ona bugünlerde kısaca FETÖ diyoruz…
İkisinin de görevi aynıdır: Türkiye’yi, bir NATO-ABD çevre ülke halinde tutmak, milli-yerli güçlerin budanmasını sağlamak, memleketin değerlerini emperyalizme peşkeş çekmek, çağrı geldiğinde de kahraman Mehmetçik’in kendine ait olmayan emperyalist savaşlarda ölmesinin felsefi zeminini oluşturmak…
KİRLENMİŞ DEVLETİ TEMİZLEMEK…
Önem verdiğimiz tüm kavramların yeniden tanımlanması gerekiyor.
Mustafa Kemal’in aziz mirasının sözde Atatürkçülük kavramıyla yerle bir edildiği, bir barış dini olan İslam’a, İngiliz-ABD planıyla Vehhabiliğin öne çıkarılıp –cı ekiyle radikal kimlik kazandırıldığı, milliyetçiliğin, birleştirici kimliğinin unutulup, yalnız savaşçılığının benimsendiği bir dönem yaşadık.
Hangi Atatürk?
Hangi İslam?
Hangi milliyetçilik?
Hatta hangi Alevilik, Kürt olmak?
70 yıl boyunca devletin köşe başlarını tutmuş kripto kimliklerin kendileriyle birlikte kirlettikleri, siyasileştirdikleri kavramlardan söz ediyorum.
GLADIO-B lideri F.G.’nin askerlikten hemen sonra Erzurum’a gidip bir CIA kurumu olan “Komünizmle Mücadele Derneği”nin şubesini kurmasıyla, mesela, 16 Şubat 1969’da Amerikan 6.Filosu’nu protesto eden solcu gençlere saldırıp Kanlı Pazar’ın yaşanmasına neden olanlar arasında ne tür bir “derin bağ” vardı?
Enver Altaylı’nın 70’li yıllarda milliyetçiler, 80’lerden sonra da muhafazakar kesimle içli dışlı olması ortada, ona bu manevra alanını sağlayanlar kimlerdir?
Bunu yaparken, sol cenahta benzer yapımcılık görevini üstlenmiş olanlar kimlerdi, yoksa, bu istihbaratçılar, mesela, Avrupa Birliği kontrolünde sol kanadı yapılandırırken, Enver Altaylı ile de kol kola mıydılar?
Anti-laik, ılımlı İslam zemininde, Türkiye’yi Suudi Arabistan gibi Amerikan uydusu yapmaya hazır FETÖ ile bu kadar sol-liberal, eski milliyetçi, hatta Atatürkçü(!) kimlikli insanın yollarının buluşmasını, birlikte çalışmalar yapmalarını nasıl normal karşılayabiliriz?
Bu ülkede gerçek Kürt aydınlar, kimlerin 1972 itibariyle başlayan süreçte bir “maliye bakanlığı burslusu” olan A.Ö.’den PKK lideri oluşturduğunu, onu yakalayıp veren ABD-İsrail ittifakının, manevi evladı olarak adlandırılan Mazlum Kobani ile sıcak ilişkisini, bu denklemde HDP kadrolarının gerçek yerini ne zaman sorgulayacak?
TARİHİ KAHRAMANLAR YAZDI AMA, KURUMLAR?..
Ortadaki durum bellidir: Ülkenin sağ, sol, Kürt milliyetçisi, Türk milliyetçisi, muhafazakar, İslam-cı ne kadar hareketi varsa, kadrolarının şifresi emperyalizmin kasalarında saklıdır.
Bunun için ısrarla, siyaset üstü duruş olan “yeniden Kuvvayı Milliye ruhu”ndan söz ediyoruz…
MİT personelinin maaşının ABD tarafından ödendiği dönemden, İsrail tarafından ölümle tehdit edilen Hakan Fidan noktasına gelmek önemlidir.
Seferberlik Tetkik Kurulu, kontrgerilla eğitimi için 1948’te ABD’ye gönderilen “16 subaylar” tarafından 1952’de kuruldu, 1965’te Özel Harp Dairesi adını aldı, Genelkurmay bünyesinde değil, Amerikan emperyalizminin askeri kurumu JUSMATT binasında çalışıyordu.
1992’de Özel Kuvvetler Komutanlığı adıyla bugünkü kimliğini aldı, 15 Temmuz 2016 gecesi, o en kritik anda, Zekai Aksakallı isimli bir komutan çıktı, Astsubay Ömer Halisdemir’e telefon etti ve o an tarih yeniden yazıldı…
Milli hareket böyledir.
Bu topraklarda, emperyalizmin kendini en rahat hissettiği anda, ona dünyayı dar edecek,Girne/Mağusa, Cerablus-El Bab veya Afrin, Resulayn kahramanları mutlaka çıkar.
Biliriz, Gazimağusa kahramanı Bedrettin Demirel’den Afrin kahramanı Metin Temel’e uzanan bir çizgidir bu…
Başa dönelim, bu berbat coğrafyada milli kimlik taşıyan bir derin devlete ihtiyacımız var, belli ki bunun inşa sürecindeyiz, küresel tüm güçlerin üzerimize gelmesi tahminim, bundandır…