McKinsey tartışması detaydır. Sağ olsun, Abdurrahman Dilipak bu kez herkesten hızlı davrandı, bu konuda söylenebilecek her şeyi tek seferde söyledi, bize de açıp tebrik etmek düştü. Devamında, Başkan Erdoğan’ın, “sıradan/günü kurtarmacı” siyasetçilikle “bilge lider kimlik” arasındaki farkı göstermesi takdire şayandır.
Ama…
Büyük fotoğraf önümüzde duruyor ve bir sorudan kaçamayız: Milletin beka mücadelesini piyasa koşullarında verip, emperyalist kuşatmadan kurtulabilir miyiz? Açık bir ifadeyle, emperyalizmin tüm mekanizmalarına hakim olduğu, istediğini batırdığı, istediğini çıkardığı bir zeminde milli mücadeleyi vermek ve bu mücadeleyi tam bağımsızlık rotasında tutmak mümkün müdür.
Cevap tek kelimedir: HAYIR!..
“Küresel finans oligarşisinin” bırakın Türkiye’yi, Çin gibi bir devle, Rusya gibi eski bir süper güçle savaşı başlattığı ve birlikte izliyoruz, bir hayli de köşeye sıkıştırdığı “piyasa koşullarında” bizim “piyasa ile kavga etmeyeceğiz” lafımız nedir, ne sonuç verir, bir bakmak lazım.
Sosyalist uygulamalara kapı açmak…
Bir gerçeği tam olarak teşhis etmeden bir yere varamayız: Yaşadığımız, Türkiye olarak, ilk, özel sektör üzerinden kurgulanmış bir manipülasyon, bir saldırıdır.
Bundan önceki krizlerin tamamı, kamu maliyesinden kaynaklanıyordu, emperyalizm bir konuyu çok iyi biliyor,“kamu (yani devlet) batmaz ama özel sektör batar…” O battığı an, işsizlik sokağı hareketlendirir ve emperyalizmin kurguladığı kaos ortamı doğar.
Türkiye’nin bu olaya “güçlü kamu maliyesi” ile yakalanması önemlidir: Asla, sosyal destek bütçelerinde tasarrufa gitmeyin!.. Aksine, sağlık, eğitim, gıda güvenliği ve işsizlik tazminatı alanlarında daha geniş bir çalışmayı derhal devreye sokun.
IMF’yi vatan topraklarından ilelebet kovmuş bir toplum, onun reçetelerine benzer “kemer sıkma politikaları” ile değil, aksine “sosyalist uygulamalara kapı açarak” bu beladan kurtulabilir.
KOBİ’lere büyük destek…
Eğer bu ülkeye IMF yine gelse, bize söyleceği ilk laf, KOBİ’leri kendi kaderine terk etmemiz olacaktır. “Milli beka” mücadelemizde KOBİ’lerin korunması ve güçlendirilmesi esastır, onlar bu ülkenin “milli sermayesidir” ve “milli istihdamın yükünü” esas olarak çekmektedirler,bütün kaynaklarımızla KOBİ’lerin yanında yer almalı, onları emperyalizmin kur saldırıları karşısında asla yalnız bırakmamalıyız.
Bu mücadelede organize sanayi bölgelerimizin aslan yürekli milli patronlarıyla işçi sınıfı, küresel finans oligarşisine karşı aynı cephede, omuz omuzadır, sendikalar ile patronlar işletmelerin bekası için oturup ortak aklı üretmek ve geleceğe birlikte yürümek zorundadırlar.
Özelleştirme değil devletleştirme…
Ne IMF politikalarında olduğu gibi “batan batsın, çıkan çıksın” diyebiliriz, ne de parasını Londra’lara kaçırdıktan sonra “ben iflas edersem kötü olur, gelin bana destek olun” diyen “böyyyük patronlara” teslim olabiliriz. İflas mı ediyorsun, tamam, o zaman devletleştirme programımı devreye sokuyorum. Sen bırak git, borcu harcı üstlenen devlet bir sürede her şeyi yerli yerine koyar, sonra gerekirse satar, gerekirse karlı işletme olarak sürdürür…
“Kamu İktisadi Teşebbüsü fobisi” 80’li yıllarda vahşi kapitalizmi işbaşına getirmek için kurgulandı, beyinlere tecavüz etmeyi sürdürüyor, KİT’ler gerekirse yine devreye sokulur, yüksek istihdama sahip büyük kuruluşların iflasına izin verilemez, önce KİT olur devletleşir, devamında gerek duyulursa, yine özelleştirilir…
Karma ekonomiden neden korkuyorsunuz?..
100 yıllık hesaplaşma diyoruz…
Milli beka mücadelesi diyoruz…
Aslanlarımız cephelerde şehit oluyor…
15 Temmuz emperyalist saldırısını püskürtmüş asil millet teyakkuzda, “tam bağımsızlık mücadelesi veren” siyasetin arkasında duruyor…
Ekonomide “felsefi” tartışmalarla kaybedecek zamanımız yok, karma ekonomi uygulamalarını yeri geldiğinde devreye sokmak zorundayız.
Milleti, piyasanın şaibeli, hiç birini tanımadığımız aktörlerine teslim edemeyiz…
Anti-emperyalist mücadele yalnız Münbiç’te verilmiyor… Gazi Mustafa Kemal’in dediği gibi, “hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün vatandır…”
Yani… Ekonomi başta, hayatın tüm alanları…