Önce işin prensiplerini konuşalım isterseniz...
İlk prensip şu: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve millet bu yetkisini seçilmiş milletvekilleri aracılığıyla kullanır.
Bu tamam mı? Tamamsa, ikinci prensibe geçebiliriz: Partilerin aday gösterdikleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından milletten yeterince geçerli oy alabilenler, yasama yetkisini kullanmak üzere, milletvekili olarak Meclis’e giderler.
Herhalde buna da itiraz eden çıkmaz; sistem böyle çalışıyor çünkü...
Yasama yetkisi Türk milleti adına TBMM’nindir ve bu yetki devredilemez; bu da üçüncü prensip...
Eğer bu üç prensip kabul ediliyorsa, bir parti tarafından (MHP) aday gösterilmiş ve yeterli oyu alarak milletvekili olmaya hak kazanmış Engin Alan neden yasama görevini yapmak üzere Meclis’e gelemiyor?
Aday gösterilmiş... Milletten oy alarak Meclis’e girmeye hak kazanmış... Ancak kaç yıldır, yasama yetkisini kullanmak üzere Meclis’e gelemiyor...
MHP milletvekili Engin Alan Meclis’te değil, cezaevinde...
Milletvekili adayı olmasına engel teşkil edecek yüz kızartıcı bir suç yüzünden mi? Hayır...
O halde?
2011 genel seçimlerine gidildiğinde partiler cezaevinde bulunan kişileri de aday göstermiş, bunlardan dokuzu milletvekili seçilmeyi başarmıştı. En son Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurular üzerine müdahalesiyle mahkemelerce serbest bırakıldıkları için henüz davaları devam eden ‘tutuklu’ sekiz milletvekili Meclis’e dönebildiler; Engin Alan ‘hükümlü’ olduğundan cezaevinden çıkamıyor...
TBMM başkanı Cemil Çiçek onu da Meclis’e getirecek bir yasa hazırlığı içerisinde ve mutabakat için partilerin kapısını çalıyor. Muhalefet itiraz etmeyecek görünüyor, ama iktidar partisi sözcüleri hazırlanan metnin anayasaya aykırı olduğu görüşünü dillendiriyor.
Hükümlü olmayan seçilmişlerin Meclis’e gelmelerine de anayasaya aykırılık gerekçesiyle itiraz ediyordu Ak Parti; Anayasa Mahkemesi yolu açınca sorun çözüldü.
Yolu açarken Anayasa Mahkemesi, yukarıda değindiğim prensiplerden hareket etmişti; o prensipler Engin Alan için de geçerli. Ancak Anayasa Mahkemesi üyelerinin elini kolunu bağlayan yasal engelin kalkması için TBMM başkanının hazırladığı türden bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.
Ak Parti bu konuda engelci değil, yol açıcı davranmalı.
‘Egemenlik’ ve ‘milli irade’ Ak Partililer tarafından bazılarını rahatsız edecek sıklıkta kullanılan kavramlar... Milletin iradesinin kimseyle paylaşılmayacağı, egemenliğin hiçbir güce ezdirilmeyeceği çok sık beyan ediliyor. Seçilmiş birinin milletvekili olarak Meclis’e gelememesi bu sebeple Ak Parti’nin de derdi olmalı.
Tek bir seçilmişin önünün kesilmesi, prensip olarak, bütün milletvekillerinin görevlerini yerine getirmesinin engellenmesine eş değerdedir.
Anayasaya esas aykırı olan, herbiri anayasada yer alan üç prensibe rağmen, bir milletvekilinin görevlerini yerine getirememesidir...
Milletvekilinin hangi partiden seçilmiş olması önemli değil; önemli olan milletvekili sıfatı taşıyor olmasıdır...
Taşıyor mu o sıfatı Engin Alan?
Evet, taşıyor...
Üzerinde daha fazla düşünmeye gerek yok. TBMM başkanı Cemil Çiçek’in tek maddelik teklifi Meclis’ten yasalaştırılarak geçirilir ve Ak Parti anayasaya aykırılık itirazını Anayasa Mahkemesi’ne götürebilir...
Prensipler her şeyin üstündedir.