Siyaset kazanı kaynıyor. Kamuoyu şu anda seyrediyor. Her ne kadar sosyal medyada gürültü kıyamet kopsa da bu mecralar vatandaşın kanaatini yansıtmayacaktır.
Muhalefet cephesi henüz güvenlik, dış politika, ekonomi, eğitim, sağlık gibi temel politikalarda bir strateji belgesi yayınlamadı. Bu bileşkeye her koşulda destek verecek bir kitle var. Temelinde Erdoğan karşıtlığı olan bu taban sosyolojik olarak tanımlayabileceğimiz ve Erdoğan tarafından da asla ikna edilemeyecek yaklaşık %40 seçmene tekabül ediyor.
İktidar olmanın getirdiği yıpranma ise gayet normal. Pandemi ve ardından gelen ekonomik şartlar vatandaşın mutfağını etkiledi elbette. Ayrıca orta sınıfların yurtdışına çıkma sıklıkları döviz kuru etkisiyle azaldı. İthal ürün kullanımı ise ister istemez pahalı hale gelince bu kitlelerin şikayetleri belirgin hale geldi. Sosyal medyada en çok orta sınıf mutsuzluğuna tanık oluyoruz ancak unutmayalım bu görünürlük yanıltıcı da olabilir.
2023 seçimleri için 28 Şubat'ta kurulan 6'lı ittifak nereye kadar birlikte yürüyecek diye vatandaş merak içindeydi. Sonrasında farklı sesler çıkmaya başladı.
Türkiye gündemini işgal eden sanal/aktüel tartışmalardan uzak azımsanmayacak bir kitle var.
Hemen her partide var olan bu kitlenin ortak aklı bazı sorular soruyor muhalefete. Suriye, Irak, Libya, YPG/PYD gibi dışarda kararlılık isteyen meseleler varken askeri harekatlara ve savunma sanayimize destek verilecek mi? Devlet politikası haline gelmiş başlıklarda taviz verilmesi durumunda ne olacak? Son tezkeredeki gibi HDP etkisinde tezkereye karşı çıkan bir ana muhalefetin iktidarı Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla çelişmeyecek mi?
İçerdeki gündeme gelince vatandaş, mevcut ekonomik koşullardan rahatsız. Pazardaki fiyatların mutfağı etkilemesine hiçbir siyasetçi kayıtsız kalamaz elbette. Ancak aynı vatandaş küresel krizden haberdar olmaya başladı. Küresel ısınmanın, gıda krizinin, enerji maliyetlerinin çözümü için başka adımlara da ihtiyaç olduğu bir gerçek. Bu sorunlar dünyanın birlikte tartışacağı ve çözüm üretebileceği başlıklar.
Bize özel reçete ise belli. Türkiye'nin cari açığını tetikleyen enerji maliyetlerini düşürmek için Akdeniz'de, Karadeniz'de, Hazar'da ve Irak'ın Kuzeyinde olmak zorundasınız. Bu alanlarda dengeler kurmak için siyasi irade göstermek ve bölgesel işbirlikleri yapmak zorundasınız.
Muhalefetin çözüm paketini duymadık, duyamazsınız. Çünkü o masalarda esas gündem seçimi kesin kazanacak adayı belirlemek. İki ayrı ittifak da olsalar birlikte de aday gösterseler mutlaka kazanacaklarına inanıyorlar. Kazanmaktan maksat yalnızca Erdoğan'ın kaybetmesi.
İşte tam bu noktada Türk halkı o kadar kolay lokma değil. Evet, Erdoğan iktidarının en zor dönemine tanığız. Küresel sorunlar ve krizler bu sefer teğet geçmiyor buradan. Ancak Erdoğan'ın hala toparlanmak ve sorunları çözmek için çantasında bekleyen paketler var.
Türkiye muhalefeti bu reçeteyi gayet iyi bilir ama baştan sümen altı etmek zorundadır. Vatandaş ittifaklar arasında tercih yaparken neyi tercih edeceğini biliyor.
Dışardan sıcak para getirecek bir iktidar mı istiyoruz yoksa bölgesel nüfuzunu artıracak, cari açığını kapatacak küresel bir güç mü olmak istiyoruz. Günlük heveslere mi kapılacağız yoksa bu topraklarda 1000 yıl daha var olmak için mi çalışacağız.