Türkiye asrın felaketini yaşadı...
Anlatması çok zor bir travma ile karşı karşıya kaldı.
Millet ve Devlet olarak kenetlenmenin, paylaşmanın ve birbirimize vermemiz gereken "güvenin"; nasıl tedavi edici bir "ilaç" olduğunu yeniden "teyit" ettik.
Yaramız var ve acımız ise taze...
Ama bunun yanında hiç "tükenmeyen", bir "ümidimiz" var.
Her geçen saat; enkaz altından çıkan her nefes, bizim yarına yeniden "ümitle" bakmamızı sağlıyor.
Kurum ve kuruluşlarımızın, vatandaşlarımızla birlikte "kenetlenmiş" olması; küllerden doğumun yeni bir örneğini yaşatmaktadır.
Türkiye'nin tüm kurumlarının, hususen "asker" ve "emniyet" güçlerinin sahadaki varlığı; dağıttığı çorbadan, enkazdan sağ salim çıkarılmasında vesile oldukları durumlardan tutun da, depremde fani dünyanın boşluğuna aldanan "yağmacıların" önünü kesen "operasyonlarına" kadar, her alanda gösterdikleri şecaat "İyi ki devletim var!" cümlesini "haykırmamızın" en önemli sebeplerindendi.
STK ,Vakıf ve sivil girişimlerin hepsi bir birinden değerlidir.
Uzaktan, yakından öksüz kalan çocukları "evlatlık" almak için arzularını dile getirenlerden tutun da, yeni doğmuş bebeğin tırnağına taş değmeden sağ salim çıkarılması, bize hiç "unutmamamız" gereken gerçeği bir daha hatırlattı: "Mülkün sahibi Allah'tır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk günden, bunca ilimizde şehitlerimizin olmasına rağmen, hiç umudunu kaybetmeden, topluma güven vererek, Baş-komutan olarak işinin başındaki duruşu, koordinasyonundaki tüm bakanlar kurulu üyeleri, AFAD, Kızılay devletin ciddi, tecrübeli ve uluslararası tüm felaketlerde yardıma koşan ilk yardım kuruluşları , uluslararası arenada gitmediği ve derde deva olmadığı tek yer olmayan İHH, afet ve felaketler konusunda ciddi tecrübe ve beyaz geçmişe sahip vakıflarımız, UMKE gibi fedakar profesyonel yapımız, çeşitli dini cemaat ve grupların fedakar temsilcileri, sahada destan yazan madencilerimiz, öğretmen, doktor, sanatçılarımız, sosyal medya fenomenleri, gazeteciler ve medyamızın yüz akı abide isimlerimizi gördü sahada Türkiye'miz!
Maddi ve manevi bir şekilde sessiz göze sokmadan, depremin olduğu ilk andan fedakarca desteğini esirgemeyen BAYKAR gibi yüz akı markamızı gördü Türkiye'miz!..
Cumhurbaşkanı'nın eşi Saygıdeğer Emine Erdoğan'ın enkazdan çıkan yaralılara, kendisinin koordinasyonunda ana-babasız kalan yetim, öksüz çocuklara sahip çıkması; Başkan Erdoğan'la birlikte her ili, her bölgeyi, her köyü ve cenaze evini ziyaret edip kucaklayan, derde derman olmaya gayret eden bir profili gördü Türkiye'miz!..
İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu, Savunma Bakanı Hulusi Akar, Aile Bakanı Derya Yanık'ın gözümüzün önündeki metanetlerini; bitkin, yorgun hallerine bakmaksızın gayretli çalışmalarını, Bakan Soylunun kısılmış sesini, bitkin ve hüzünlü gözlerine rağmen; birlik ve beraberlik içinde ülkenin güvenliğini sağlama kapasitesini gördü ve umutlarını yeşertti Türkiye'miz!..
Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay, Mevlüt Çavuşoğlu, Ömer Çelik, Mustafa Varank, Mahmut Özer'den tutun da, yazıma sığdıramayacağım kadar fedakarlara ile güven veren devlet temsilcilerimiz gördü Türkiye'miz!..
Türkiye'miz, dünyanın dört bir yanından yardıma gelen ülkeleri gördü ve asla yapılan bu iyiliği unutmayacak...
Özellikle Azerbaycan var ya!..
Sen "kardeşliğin" yüz akı oldun Can Azerbaycan'ım...
İlk andan hiç sormadan uçakları yardımla doldurarak, arama kurtarma ekipleri ile bölgeye gönderen kişi oldu İlham Aliyev.
Bakü, Gence, Nahçıvan; yok yok, tek tek yazsam buraya sığmaz..
Azerbaycan, tüm şehirleri, ilçeleri ve köyleriyle; Türkiye ile tek yürek oldu...
Bölgeye ilk Dışişleri Bakanı olarak gelen de Azerbaycan Bakanı Ceyhun Bayramov oldu.
Bu milli hafızamıza öyle bir "kazındı" ki, bunları yazarken "göz yaşlarımı" tutamıyorum...
Azerbaycan'ın sokakları, "Türkiye'nin derdi, derdimdir..." cümleleri ile bir anda inledi.
Azerbaycan insanı, elinde ne varsa "YETTİM GARDAŞ" dedi, ağladı, sel oldu...
Hele Katar var ya!
Kardeşin hasıdır O.
Ne "fedakar", ne "vefalı", ne "sadık" kardeşsin sen Katar'ımız!
Komşu ve dost olan-olmayan herkes, yardıma geldi.
Çünkü Türkiye öyle bir imza atmıştı ki...
Düne kadar dünyadaki her masumun yanına koşan Türkiye, öyle bir iz bırakmıştı ki...
Her zaman yardıma koşanın âlâsı oldu hep Türkiye'miz!
Bunun karşılığında da, yardım edenin çağrısına geldi tüm dünya...
Türkiye budur işte...
Yeniden ve daha azimle yaralarımızı saracak ve inşallah kaldığımız yerden yolumuza devam edeceğiz...