Biz bu dünyaya rol çalmaya gelmedik, kendi kimliklerimize sahip çıkıp birbirimizi bütünlemeye, eksiklerimizi sevgiyle düzeltmeye geldik. Nefretle bölücülük çıkarmaya değil, aslımıza dönmeye... Geçmişimizden utanıp kaçmaya, yaşanan olayları unutmaya ya da yok sayıp yalanlarla doldurmaya değil, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkıp onlarla yaşadığımız çağı zenginleştirmeye, alınacak dersleri alıp geleceğin inşasında kullanmaya geldik. Yalanlara kanmaya değil, gerçeklere tutunmaya... Yaradılış amacımıza uygun yaşamaya, “inançlı” olmaya; tüm maddi değerleri birer vasıta görüp bu dünyayı sahiplenmeye değil misafir olduğumuzun bilinci ve acizliğimizin idrakiyle bu emanetleri layıkıyla korumaya geldik, alçaltmaya değil...
Biz bu dünyaya kefen giymeye gelmedik, geldiğimiz gibi gitmeye hiç gelmedik. Biz bu dünyaya adem (insan) olmaya geldik; akan kanların yasını dünyevi heveslerle unutmaya değil, insanlığın hakkını vermeye, ‘ben’likten kurtulup ‘biz’ demeye...
Toplumları içten içe çökertmek isteyenler öncelikle aile yapısını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Günümüz toplumunda yaşanan erozyon, erkek ve dişinin birbirinden rol çalması ve bunun sonucunda sağlıksız ilişkiler kurulması hep bu hesapların sonucudur. Tekamülünü tamamlamayan bireylerin oluşturduğu toplumlar, fıtratına uygun yaşamayan nesilleri ve aynı kısır döngüleri ortaya çıkarır. Bu durumdan en başta zarar görenler ise kadınlar ve çocuklar...
Bir toplumun gelişmesi ve refahı, iyi yetişmiş nesillere bağlı. İnsan doğmakla insan olunmaz. Bunun için akıl, mantık ve vicdanı, ahlak ve faziletle kullanıp belli bir kemalata ulaşmak gerekir. Ancak bu kemalata ulaşınca erkekler “adam”, dişiler de “kadın” olur; “adem” olur yani “insan”. Toplumların kurtuluşu bu değerlere sahip bireylerle mümkündür. Böyle bir nesil kendini de, yaşadığı toplumu da en iyi şekilde inşa etmek için çalışır.
Bir erkek adam olursa kendinin, bir dişi kadın olursa çevresi ve gelecek nesillerin kurtulmasına vesile olur. Toplumların inşasında kadının görevi bu nedenle çok önemli. Kadın bu değerlere sahip olabilsin ki kendine değer verebilsin; kadına duyulan saygı veya kadının kendine duyduğu saygı azaldıkça toplumdaki asli görevini yerine getirmekten bir o kadar uzaklaşır. Bu nedenle MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, “Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye, eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa “ demiştir.
Milletin anası olan tüm annelerimize sevgi ve saygılarımla...