İlk yarının sonlarında, “Bize niye hiç penaltı vermiyorlar. Verdiklerinde, eşime pasta yaptırıp özel olarak kutlayacağım” diyen Pereira’ya; ligin ikinci yarısındaki tüm F.Bahçe maçlarında, “Al gözün doysun” dercesine istediğini verdiler. 4 maçta 5 penaltı...
Türkiye’de boşuna “Ağlamayana meme vermezler” denmiyor. Yeter ki iste, dükkan senin...
***
3 Temmuz sürecinde, Avrupa cezayı peşin peşin bastı ve F.Bahçe’yi Avrupa kupalarına almadı... Ama bizim ülkemizde, aradan 6 yıl geçmesine rağmen; kesinleşen bir şey yok. Hukuki süreç bir türlü bitmiyor. Yargı ne yapacağını şaşırdı. Aslında mahkeme karar verdi, Yargıtay da onadı ama, ortaya yeniden yargılama konusu çıktı. Herşey sil baştan edilerek, çorba ısıtılıp ısıtılıp sofraya konuldu. Damaklarda ne tat kaldı, ne lezzet... Yargı kevgire döndü.
***
Hava topu mücadelesinde, dirsek atmalar çoğaldı. Çünkü hakemlerin bir bölümü kart çıkarıyor, bir bölümü devam diyor. Gol pozisyonlarında “Son Adam” uygulaması kalktığı, yerine 10 yıldan beri “Bariz gol şansı” kuralı geldiği halde; hala son adam tartışmaları devam ediyor. Bu nasıl iş?
Yapan bilmiyor... Yaptıran bilmiyor... Yazan bilmiyor... Kuralı uygulaması gereken bilmiyor... Hesap soracak olan bilmiyor... Ya da bilmezden geliyorlar.
***
Topun ele çarpması ile, elin topa çarpması arasındaki ince fark; bir türlü net olarak algılanmıyor. Yerden seken topun ele temas etmesi, hakemin o anki insafıyla cezalandırılıyor ya da pas geçiliyor. Keyfe göre maç yönetimi modası var... Yani kuralına göre değil, kafasına göre düdük çalıyorlar.
Arkadan müdahale konusunda; neyin, nasıl ve ne şekilde arkadan müdahale sayılması gerektiği belirgin değil. Kayarak kesilen topların faule giren durumları kafa karıştırıyor. Aslında kuralda var ama; vicdanda, akılda, insafta yok. Çünkü gözler kitapta değil, etrafta...
Midem bulanıyor, galiba kusacağım.