Oruç tutmak uygun beslenme programı uygulanması, yani iftar ve sahurlarda mideyi tıka basa doldurmamak koşulu ile bir ibadetin, ruh arınmasının yanı sıra, sağlıklı bir insan için, basit bir şekilde midenin dinlendirilmesi olarak düşünülebilir. Ancak sahur ile iftar arasında geçen sürede midenin boş kalması gastrit, ülser, reflü, iltihaplı bağırsak hastalığı gibi mide-bağırsak sistemi rahatsızlıkları olan kişiler için sorunların daha da şiddetlenmesine yol açabilmektedir. Kuran’da sağlık durumu uygun olmayanların Ramazan ayında oruç tutması zorunluğu bulunmadığı belirtilmesine rağmen bir çok kişinin bu görevlerini yerine getirmeye çalıştığı görülmektedir. Bu durumda, bazı önlemler daha güvenli bir oruç dönemi geçirmeleri bakımından yararlı olabilecektir.
Ramazan ayında değişen yemek yeme süreleri nedeniyle mide asitliği ve plazma gastrin seviyelerinde değişiklik olur. Özellikle oruç süresinin sonuna doğru artan asitlik duodenal ülser (onikiparmak bağırsağı ülseri) ve duodenit (onikiparmak bağırsağı iltihabı) riskini artırmaktadır. Nitekim Müslüman toplumlarda yürütülen çalışmalarda Ramazan aylarında mide-bağırsak kanamaları ve mide delinme vakalarının sıklığının belirgin bir şekilde yükseldiği bildirilmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da benzer sonuçlar gözlemlenmiş; mide-bağırsak sistemi kanaması vakası sayısı Ramazan aylarında 43 iken, Ramazan dışı dönemde 28 olarak tespit edilmiş ve bayanlarda mide-bağırsak kanama vakası sayısının erkeklere göre daha fazla olduğu belirlenmiştir.
Artan mide asitliğine bağlı olarak ortaya çıkan reflü, ülser ve delinme riskine karşı önlem olarak sıklıkla mide asidini baskılayan ilaçlar (proton pompa inhibitörleri) önerilmektedir. Ancak bu tip ilaçların sürekli kullanımı besinlerin ve özellikle proteinlerin sindirilmesini engellemekte, dolayısıyla zaman içerisinde bağışıklık sisteminde yetersizlik ve çeşitli hastalıkların oluşumuna zemin hazırlayabileceği konusunda uyarılar yapılmaktadır. Benim bu konudaki önerim “sarı kantaron yağı” kullanılmasıdır. Sahurda niyet etmeden önce ve iftardan sonra gece yatarken aç karnına bir çorba kaşığı sarı kantaron yağı içilmesi midenin içerisini sıvayarak asidin etkilerini hafifletebilecektir. Ancak sarı kantaron yağını organ nakli olan hastaların kesinlikle kullanmaması gerekir. Çünkü bağışıklık sitemini baskılamak amacıyla bu hastaların kullandığı ilaçların vücuttan atılımını hızlandırarak organ reddine neden olmaktadır.
Aslında iftarda yemeklerin çok fazla ve hızlı yenilmesi, yeterince çiğnemeden yutulması, çok fazla kızartma, yağlı ve baharlı yemekler yenilmesi, kafeinli içecekler içilmesi gibi nedenlerle sindirim bozuklukları sadece mide-bağırsak sistemi hastaları için değil sağlıklı bireyler için de sorun oluşturabilmektedir. Bu nedenle gerek mide-bağırsak sistemi hastaları ve gerekse sağlıklı bireylerin daha rahat oruç tutmalarına yardımcı olmak üzere bitki çaylarından yararlanmaları akılcı olacaktır.
Sabah sahurda bir poşet “Alman papatyası” ve bir poşet “rezene” meyvesi ilave edilerek hazırlanan çay karışımının şekersiz olarak içilmesi, gün içerisinde mide ve bağırsak şikâyetlerinin hafifletilmesinde, krampların önlenmesinde yardımcı olabilir. Akşam iftar yemeğinden sonra ise bu defa “tıbbi nane” ve “gerçek melisa” poşetleri ile hazırlanan çayın aynı şekilde şekersiz içilmesini öneririm. Tıbbi nane, bizim evde yemeklere ilave ettiğimiz naneden farklı bir türdür. Mide asidi ve safra salgısını artırarak sindirimi kolaylaştırır. Tıbbi naneyi sahurda önermeme nedenim ise mide asidini artırarak sindirimi hızlandıracağından gün içerisinde acıkmaya yol açabilmesidir. Ancak reflü hastalarının nane çayı içmesi önerilmez. Bu kişilerde yine Alman papatyası ve rezene çayı tercih edilmeli. Demlik içerisine ilave edeceğiniz gerçek melisa poşeti ise gün boyu açlığın verdiği gerginlik hissini gidermesi ve sindirime yardımcı olmasını sağlar. Bu suretle tüm gün boyunca kasılmış olan midenizin rahatlamasını sağlayarak iftarda yenilen yemeklerin daha kolay sindirilmesine yardımcı olacak, mide ve bağırsaklarda rahatsızlık verecek gaz oluşumuna, gerginlik ve ekşimelere engel olacaktır. Gerek sahur ve gerekse iftarda tüketeceğiniz çayların içerisine aromasını kuvvetlendirmek için tarçın kabuğu ve karanfil eklenebilir. Tarçın kabuğu ilavesi yemek sonrası kan şekerinin aşırı yükselmesinin önlenmesi bakımından da yararlı olacaktır.
Tabii tüm bitki çaylarının şeker ilave edilmeden, gerçek bal ile tatlandırılmasını öneririm. Sahte bal glikoz şurubu ile ya da önüne şekerli su konulan arılar tarafından ürettirildiğinden mide asidini artırarak hızla acıkmaya ve kan şekerinde hızlı yükselmeye ve vücutta yağlanmaya yol açacaktır. Hâlbuki gerçek balın kan şekerini aşırı yükseltmediği tespit edilmiştir. Bahsettiğim bu yararların görülebilmesi için öncelikle bitki çayı hazırlanmasında kullanılacak bitkilerin mutlaka doğru bitkiler olduğundan emin olmak gerekir. Ayrıca tarım ilacı, çevresel toksinler gibi riskler taşımadığına güvenmemiz gerekir. Aksi takdirde, tarım ilacı ya da toksinlerin yol açabileceği ağrı, bulantı ve kramplar oruç süresince sizi her zamankinden çok daha fazla olumsuz etkileyebilecektir. Bu nedenle mutlaka kalitesine güvenilir markalı bitkisel ürünlerin kullanılmasını öneririm.