Bir önceki yazıda giriş yapmıştık. AK Parti, CHP ve MHP’nin “seçim röntgenleri”nde ortaya çıkan bulguları ayrı ayrı yorumlamaya başlamıştık. Söz verdiğimiz üzere kaldığımız yerden devam edelim...
Ne demiştik? AK Parti aşağı yukarı ülkenin her tarafından ve toplumun hemen hemen her kesiminden oy alabilen yegâne siyasi parti... Diğer partiler ancak belirli toplum kesimlerinden ve hatta ülkenin belirli bölgelerinden oy alabilme kabiliyetine sahipler. Bu da hem bu partiler açısından hem de -daha önemlisi- Türkiye’nin siyasi sistemi ve sosyal bütünlüğü bakımından bir tehlike işareti. Ülke coğrafyasının yarısında baraj seviyesinin altında oy alan bir ana muhalefet partisinin durumu endişe verici...
Meclis’te temsil edilen üçüncü büyük parti durumunda olan MHP’nin durumu da CHP’den çok farklı değil. Bu partimiz de sadece belirli coğrafi bölgelerde, yani belirli sosyal kesimlerden destek bulabiliyor. MHP oylarının bölgelere göre orantısız dağılımının ortaya çıkardığı problem bu partinin temsil ettiği milliyetçilik anlayışının da tartışılmasını gerektiriyor. Milliyetçi bir partinin milletin sadece belirli coğrafyalarda yaşayan kısmından oy alabiliyor olması en hafifinden tuhaf bir durum sayılmalı. Aynı şekilde söz konusu coğrafi bölgede meskûn bulunup MHP’ye oy veren insanların kahir ekseriyetle belirli bir sosyoekonomik kesime mensup oluşları da kayda değer bir ayrıntı...
MHP’nin etkinlik alanlarının öteden beri bu partinin geleneksel oy depoları sayılan orta Anadolu şehirlerinden Akdeniz ve Ege’nin iç kısımlarına çekilmiş olması yanında büyükşehirlerden oy alma kabiliyeti geliştirememesi de dikkat çekici. Bütün bunların ülkedeki sosyolojik gelişmeler çerçevesinde bir izahının yapılması gerekiyor.
Bir önceki yazıda MHP’nin bir diğer problemi olarak “Kürtlerden oy alamaması” olgusunu zikretmiş ve buna karşı “Ne var ki bunda! Türk milliyetçisi bir partinin Kürtlerden oy alamaması gayet normal” diyebileceklere yönelik olarak “Etnik unsurlardan destek alamayan bir milliyetçilik anlayışının milli sayılması, bu bakımdan da orta ve uzun vadede ülke bütünlüğüne güvence oluşturması düşünülebilir mi?” diye sormuştum.
Galiba biraz açmak gerekiyor... Epey zaman önce burada çıkan bir yazımda “Bahçeli ülkücü gençleri sokağa dökmeyerek Türkeş’i aşan bir liderlik sergiledi, ama millet ve milliyetçilik kavramlarının yorumunda Türkeş’in çok gerisinde kaldı” demiştim. (“Devlet Bey, Ülkücü Kürtlere ne oldu?”, STAR, 19 Eylül 2009)
Sonra da şunu ilave etmiştim: “1980 öncesinde MHP’nin en güçlü olduğu bölgelerin başında Doğu illeri geliyordu. Kürt kökenli ülkücüler Türk kimliğini etnik aidiyet ifade eden bir kavram olarak anlamıyordu demek ki. Bugün, bırakın ülkücü Kürtleri, Türklüğü üst kimlik olarak kabule yanaşacak bir Kürt bulmak bile çok zor.”
Genel olarak Kürtleri devletten ve millet bütünlüğünün parçası olma hissinden soğutan devlet politikalarının rolü görmezden gelinmeden söylenmesi gereken şey şu: Milliyetçilik fikriyatının misyon partisinin millet anlayışı toplumsal gelişmeler paralelinde geliştirilmesi gerekirken tam aksine 1980 öncesi dönemdekinin bile gerisine düşmüş görünüyor. Bu haliyle de “milletin bütününü kucaklayamayan bir millet anlayışı ve milliyetçilik” garabeti çıkıyor karşımıza. Böyle bir anlayışla yönetilen bir partinin aldığı oylar da iç göçle oluşan sosyal huzursuzluğa ve kültürel çatışmaya bağlı olarak belirleniyor.
MHP açısından bir diğer tehlike belirli konjonktürlerde ödünç verdiği oylarını geri alma garantisinin olmayışı... Ülkedeki siyasi iklimi AK Parti ile CHP arasındaki gerilim ve bununla bağlantılı toplumsal kutuplaşma belirlediği sürece MHP seçmeni bu iki kutuptan biri lehine tavır geliştirmek zorunluluğu hissederek davranıyor. Orta Anadolu şehirlerinin milliyetçi oylarının AK Parti tabanına katılması bunun bir örneği... Bunun elbette yakın zamanda o kentlerde yaşanan sosyoekonomik dönüşümle de ilgisi var ama MHP açısından fark edilmesi gereken gerçek bir kere ödünç verilen oyların yeniden yuvaya dönmesinin zor olduğu...
Aynı risk bu seçimde CHP’ye ödünç verilen oylar için de geçerli. Yalnızca Ankara için söylemiyorum bunu. Kuşkusuz Ankara’nın özel bir durumu var. Ancak başta Ankara ve İstanbul olmak üzere birçok merkezde “AK Parti karşısındaki en güçlü adayın desteklenmesi” fikriyle CHP’ye yönelebilen MHP seçmeni profili hem MHP hem de AK Parti açısından bir tehlike işareti...
Devam edeceğiz...