Siyasi yapımızdaki temel mesele muhalefetin çaresizliğidir. CHP, Kılıçdaroğlu yönetimiyle eksen kayması tehdidi altındadır. HDP, dokunulmazlıkların kaldırılması ve teröre destek veren belediyelere gelecek uygulamalar ile epey sıkıntıya düşecektir. MHP’de ise durum, yargının da attığı düğümler ile giderek kördüğüm halini almaktadır.
Yakın gelecekte CHP’nin bir iktidar alternatifi olacağına dair hiçbir emare yoktur. AK Parti’nin başarısının devam etmesi halinde tek başına bir CHP iktidarı sadece hayaldir...
AK Parti’nin gücünü koruması, MHP’yi de tek başına iktidar olmaktan uzak tutuyor. Ancak, AK Parti tek başına iktidar olmaktan uzaklaşırsa Türkiye’nin gündemine bir AK Parti-MHP koalisyonu giriverir. Nitekim 7 Haziran seçimlerinde böyle bir tablo ortaya çıkmıştı. Bahçeli evet deseydi AK Parti-MHP hükümeti kurulacaktı.
7 Haziran ile 1 Kasım seçim sonuçlarını, MHP ve AK Parti için birlikte analiz ettiğimizde gördüğümüz şudur:
AK Parti, 1 Kasım’da 4 milyon 814 bin yeni oy aldı. MHP ise 1 milyon 825 bin oy kaybetti. AK Parti’nin yeni kazandığı oyun %38’i MHP’den geldi. Yine AK Parti kazandığı 59 vekilin 37’sini MHP’den aldı. (19’unu HDP’den, 3’ünü de CHP’den almıştı.)
MHP’den AK Parti’ye geçişlerde en önemli etken, hükümetin terörle mücadeledeki kararlılığına destek vermektir. MHP tabanının en hassas olduğu konu PKK terörünün bitirilmesi, vatanın bütünlüğünün korunmasıdır.
MHP içinde Sayın Bahçeli’ye karşı belli ki içten içe bir muhalefet oluşmuş. 7 Haziran seçimlerine göre 1 Kasım’da, MHP’nin oy oranının yüzde 16,29’dan yüzde 11,9’a düşmesi, milletvekili sayısının da 80’den 40’a inmesi, muhaliflere bekledikleri fırsatı verdi.
1 Kasım sonuçları MHP tabanını çok üzdü. Hele MHP’nin HDP’den daha az milletvekili çıkarmış olmasını hiç hazmedemediler. Bahçeli’nin sert çıkışlarına rağmen delegenin muhalefet adaylarına destek vermesi, adayların şahıslarından çok MHP’nin yeniden güçlenmesi içindir.
Tekrar AK Parti-MHP konusuna döneyim. Bu saatten sonra MHP’nin ciddi bir yara almadan kongre sürecini sonlandırması kolay değil. Netice ne olursa olsun, MHP yönetiminin Erdoğan düşmanlığını bırakması lazım.
İki sebepten: Bir, AK Parti tek başına iktidar olmaktan uzaklaşırsa MHP en kuvvetli koalisyon ortağıdır. Erdoğan ile uğraşmak ise AK Parti tabanını ve yöneticilerini rencide etmek, MHP ile koalisyon aşamasında hükümetin bu konuda elini kolunu bağlamaktır. MHP’nin tarihi sorumluluğu, AK Parti’yi CHP ile koalisyona mahkûm etmemektir.
İkincisi, terörle mücadelede CHP yanlış bir duruş sergilerken, hükümete en büyük desteği MHP veriyor ve doğrusunu yapıyor. MHP yönetiminin bir yandan Sayın Cumhurbaşkanı ile uğraşması, bir yandan da dokunulmazlıklar ve terör konusunda tam destek vermesi bir tezattır ve MHP’ye hiçbir faydası yoktur.
MHP yöneticilerinin, Sayın Erdoğan ile uğraşarak, yeni bir Gezi dalgası başlatma hazırlığındaki iç ve dış hasım cephenin değirmenine su taşıma anlamına gelecek tavır ve söylemleri, siyaseten çıkmaz sokaktır...
AK Parti tabanı ile MHP tabanı; milli ve yerli oluşta, küresel güç odaklarına karşı tavır alışta aynı duyguları paylaşmakta, ortak bir duruş sergilemektedir. AK Parti ve MHP tabanlarının bu gönül beraberliği, Türkiye’nin çok değerli bir potansiyelidir. MHP’nin geleceği; MHP yönetiminin bu potansiyelden haberdar olmasına, bu güce inanmasına ve siyasi stratejisini buna göre belirlemesine bağlıdır.
Acaba bir kongre hengâmesinde karşı karşıya gelen MHP kadroları, bu büyük resmi görebilecekler midir?