Önce bir soru sorayım: - MHP şu veya bu koalisyon formülü içinde yer alırsa bu Kürtlerin o koalisyona da, o koalisyonda yer alan diğer partilere de tepki koyması sonucunu mu doğurur?
Soruyu ilerletelim:
- Mesela, MHP kategorik olarak reddediyor ama farz edelim ki kuruldu, HDP’nin dışarıdan desteklediği bir CHP-MHP koalisyonu Kürtlerin CHP’yi tamamen dışlamasına mı yol açar. Daha önemlisi böyle bir azınlık hükümetine dışarıdan destek verdiği için Kürtler HDP’yi de cezalandırır mı?
Ne dersiniz?
Bu konu malum, Ak Parti ile MHP’nin koalisyon yapmaları durumu için önem arz ediyor.
Deniyor ki:
- Bu seçimde önceleri Ak Parti’ye oy veren Kürtlerin önemli bir kısmı HDP’ye geçti. Buna rağmen hala Ak Parti’de önemli sayıda Kürt oyu var. Ancak MHP ile koalisyon kurulduğu takdirde şu an oy veren Kürtler de küser, Ak Parti’yi bırakır. Böylece Kürtlerin tamamının etnik siyaset yapan bir partide toplandığı çok sıkıntılı bir durum ortaya çıkar.
Bu tahlil yapıldıktan sonra söz “Öyleyse nasıl bir koalisyon formülü?” sorusunda odaklaşıyor ve ardından “Ak Parti-CHP koalisyonu olmalı” cümlesi geliyor.
Ancak böyle bir akıl yürütmenin peşinden “İyi ama bu Kürtler neden bir CHP-MHP azınlık hükümetine destek verdiği için HDP’yi terk etmeyi akıllarına getirmiyor da, Ak Parti MHP ile koalisyon yaptığında Ak Parti’yi cezalandırmayı tercih ediyor?” sorusu kaçınılmaz oluyor.
Kimbilir belki de bu sorunun cevabı “Kürtlerin HDP’ye eli mahkum, o nasıl davranırsa meşruiyyet odur” şeklindedir ya da “HDP’nin dışarıdan desteklediği bir ‘CHP-MHP hükümeti’ MHP’nin içeride CHP tarafından dışarıda da HDP tarafından rehin alındığı bir hükümet olur, dolayısıyla MHP zararsız hale getirilir” şeklindedir.
Doğrusu “Kürt seçmenin yöneldiği parti” konusu önemlidir. Türkiye’de bir etnik sorun oluşmuştur ve bunun derinleşmesi Türkiye için iyi değildir. O yüzden bir yanı silahlı mücadeleye dayanan etnik temelde oluşmuş bir siyasi yapının“Türkiyelileşme” yoluna girmesi ne kadar önemli ise daha geniş bir toplumsal yelpazeyi temsil eden siyasi partilerin Kürtler nezdinde geniş bir temsile sahip olması daha da önemlidir. Bunu düne kadar Ak Parti başarmış, diğer iki parti, CHP ve MHP ise Kürt seçmen nezdinde nerede ise sıfırlanmıştır. Son seçim Ak Parti’nin de ciddi zemin kaybına uğradığı bir sonucu getirmiştir.
Ak Parti’nin daha fazla zemin kaybına uğradığı bir durum, evet Türkiye için iyi olmaz.
Bu kanaati, HDP’nin Türkiyelileşmesini önemseyen herkesin paylaşması kaçınılmazdır. Bir yerde MHP’nin bile “Kürtlerde iyi ki Ak Parti’nin karşılığı var” demesi gerekir.
Ancak burada, MHP tabanının tamamının yüksek bir hassasiyetle, Ak Parti tabanının ise kahir ekseriyetinin ciddi kaygıyla gündeme aldığı konu iki parti ilişkisinde ciddi kırılmalara yol açıyor.
“Çözüm süreci”nin geldiği noktada söz ediyorum.
MHP başından beri karşı oldu bu sürece. “Vatan ihaneti” diye tanımladı.
Buna karşılık süreci Ak Parti yürüttü.
Sürecin bir ayağında Kürtlerin sorunlarının giderilmesi vardı, diğer ayağında terör örgütünün tasfiyesi.
Hükümet-Devlet Kürtlerin sorunlarının giderilmesi noktasında pek çok şey yaptı. Daha yapılacaklar var mı, şüphesiz bütün toplum kesimlerinin sorunları olduğu gibi Kürtlerin de sorunları var. Ama bunları çözme iradesi de var.
Buna karşılık silahlı yapı orada öylece duruyor. Hatta belki toplumun kılcal damarlarına KCK formatıyla nüfuz ederek.
Böyle bir sonuç çözüm süreci hatırına kabul edilemez. O silahlı yapı bölgede herkesin kimyasını bozar. O iklimden sağlıklı siyaset de çıkmaz.
Şu anda Türkiye’de iktidara kim gelirse gelsin silahlı yapının sonlandırılması ilk gündem maddelerinden birisi olacaktır. Kılıçdaroğlu’nun 14 maddelik koalisyon şartı içine çözüm sürecini koymaması sadece acil gündeme göz kapama anlamına gelir.
Ak Parti ile MHP hükümeti kurulursa da silahlı yapının tasfiyesi öncelikli gündemdir, Ak Parti farzı muhal HDP ile koalisyon yaptığı takdirde de...
Burada Ak Parti ile MHP koalisyonunda bir yenilik MHP’nin “Kürtlerde bir karşılık oluşturma hassasiyeti” alanında olacaktır. Bunu Türkiye için önemini yazmaya devam edeceğim.