MHP ile koalisyonun en kritik konusu belli ki “Çözüm süreci”dir.
Çözüm süreci konusunda uzlaşma olmadığı takdirde bir Ak Parti-MHP koalisyonu imkansızdır.
Peki uzlaşma nedir?
“Çözüm süreci” denen ve içinde birçok unsuru barındıran hadisenin sona erdirilmesi mi yoksa revize edilmesi mi?
Çözüm sürecinin birçok unsurunu belki de iki ana başlıkta toplamak mümkün:
1- Silahlı yapının sona erdirilmesi.
2- “Red - inkar - asimilasyonun ortadan kaldırılması” çerçevesinde Kürtlerin demokratik haklara kavuşması. Bu maddenin içine Doğu-Güneydoğu’nun ekonomik-sosyal şartlarının iyileştirilmesi de dahil edilebilir.
MHP’nin silahlı yapının sona erdirilmesi maddesine karşı çıkması beklenemez. Ama çözüm sürecinde silahlı yapının sona erdirilmesi bir yana bölgede etkinliğinin arttığı kanaatinde olduğu söylenebilir.
Bu kanaati şu anda Ak Parti’nin paylaştığı da açık. Ve Ak Parti’nin çözüm sürecinin bu boyutunun yeniden gözden geçirilmesini kaçınılmaz gördüğü de muhakkak.
Çünkü bir, bölgede silahlı yapının tasfiyesini isteyen Kürtler dahil herkes son seçimde korkunç bir karabasan yaşadı ve bunun bedelini Ak Parti kayıplarla ödedi. İki, ülkenin diğer bölgelerinde çözüm süreci sebebiyle terör örgütüne alan kazandırıldığı suçlaması karşılık buldu ve Ak Parti bu defa başka bedeli oralarda oy kayıplarıyla ödedi.
Onun için çözüm süreci bir yandan Ak Parti’nin ülkeyi bir büyük beladan kurtarma projesi olarak tarihi önem taşırken, bir yandan da uygulamadaki kontrolsüzlük sebebiyle büyük risk kaynağı haline geldi.
Süreç yeniden ele alınacak, bu kaçınılmaz.
Nasıl olacak bu?
Kesin olan şu ki, Ak Parti hükümette birlikte olacağı ortağı ile en çok “Silahlı yapının tasfiyesi nasıl olacak?” sorusu üzerinde konuşacak.
MHP ile koalisyon kursa da bu olacak, CHP, hatta söz konusu değil ama HDP ile koalisyon kursa da...
Bir Ak Parti-MHP koalisyonunu Selahattin Demirtaş “Savaş hükümeti olur bu” diye diye tanımladı.
Bu, HDP’nin böyle bir koalisyonu Doğu-Güneydoğu’ya bu damga ile sunacağını gösteriyor. “Kürtlere karşı savaş hükümeti...”
Bu propagandanın etkisi yadsınamaz.
Ak Parti-MHP Hükümeti üzerine yapılan bütün analizlerde en azından Ak Parti’nin kalan Kürt oylarını da kaybedeceği, Doğu-Güneydoğu’dan gelen Ak Parti milletvekillerinin bu sebeple koalisyona mesafeli yaklaştığı da biliniyor.
Ak Parti liderliğinin bu değerlendirmeyi yabana atacağını sanmıyorum.
Ancak yine Ak Parti liderliğinin bir kere parti tabanında MHP ile koalisyona çok daha sıcak bakıldığını, artı, çözüm sürecindeki problemli yapıdan herkesin tedirgin olduğunu ve orada bir restorasyonun kaçınılmaz olduğuna inandığını da gördüğü kanaatindeyim.
Yani silahlı yapının tasfiyesini başarmayan bir çözüm sürecinin Doğu-Güneydoğu için felaket olacağı kanaati çok ciddidir.
Buna karşılık silahlı yapının “Kürtlere karşı savaş” diye nitelenmeyecek bir yöntemle nasıl tasfiye edileceği konusu da çok önemlidir.
Burada “MHP konuya nasıl yaklaşıyor?” sorusu geliyor önümüze.
MHP’nin bölgedeki karşılığı neredeyse sıfıra yakın durumda. MHP bunu içselleştirmiş midir bilmiyoruz. Bölgede sıfır karşılıkla zaten fiili kopuş gerçekleşmiş, bölge ile ilişki sadece güvenlik ilişkisine dönmüş olmuyor mu?
Bu soru MHP’yi yargılama amacı taşımıyor. Böyle bir gerçekliğin, MHP’nin ülke bütünlüğüne yönelik hassasiyeti ile çelişki oluşturuyor olmasına dikkat çekmiş oluyorum sadece.
Dolayısıyla bir Ak Parti-MHP koalisyonu kurulacaksa çözüm süreci masaya yatırılacak, artıları eksileri ile bütün boyutları tartışılacak demektir.
- Silahlı yapının tasfiyesi, evet. Yöntemler üzerine müzakere.
- Bölge halkının psikolojisi ve beklentileri dikkate alınacak.
Ülke öncelikli de düşünseniz, devlet öncelikli de düşünseniz, sonunda insan öncelikli olmaya mahkumsunuz. Kürtleri kaybederek ülke ya da devlet savunulmaz. Kürtler PKK’dan ya da HDP’den ibaret değil, HDP’ye oy veren Kürtler de üstü çizilecek Kürtler diye görülemez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP Gaziantep milletvekili Celal Doğan ile bir görüşme yapmış. HDP içinde böyle farklı damardan gelmiş, diyalog kurulabilecek isimler bulunmasını çok olumlu bulduğumu belirterek bitireyim bu yazıyı.