Davutoğlu ile Bahçeli arasında iki buçuk saatlik bir görüşme. Oldukça uzun bir görüşme. Uzunluğu sebebiyle içinde sürpriz ihtimali de barındıran bir görüşme.
Ancak o sürpriz beklentisi Başbakan Davutoğlu’nun Meclis’ten ayrılıp parti genel merkezine varmasına ve görüşme hakkında açıklama yapmasına kadar sürüyor. Daha sonra Bahçeli de bir açıklama yapıyor.
Açıklandı ki:
- Meclis içinden partilerin kendi iradeleri ile bir koalisyon kurulmuyor.
- MHP, tıpkı CHP gibi Ak Parti ile seçim şartlı, belki bazı reform paketlerinde uzlaşmayı amaçlayan kısa süreli bir koalisyona evet demiyor.
- MHP Ak Parti’nin seçimlere götürecek bir azınlık hükümetine destek vermiyor.
- MHP, mevcut hükümetle seçime gitmeye, bu hükümetin güvensizlik oyu ile düşürülmesini önlemek için en azından çekimser kalmaya razı değil.
- MHP Meclis’e teklif olarak geldiği takdirde erken seçime de karşı çıkıyor.
- Böylece MHP de koalisyon görüşmeleri sürecinde kenara çekilmiş oluyor.
- Cumhurbaşkanı’nın bundan sonra mesela CHP’ye hükümeti kurma görevi vermesi beklenmiyor. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun elinde hükümet kurmak ve güvenoyu almak için herhangi bir enstrüman bulunmadığı daha önce kesinleşmişti.
- Ve artık Davutoğlu görevi Cumhurbaşkanına iade edecek ve Cumhurbaşkanı’nın seçime karar vermesi ile yine Davutoğlu’nun başkanlığında bir “Seçim hükümeti” kurulmuş olacak.
Bir ihtimal, acaba MHP, Cumhurbaşkanının kararıyla oluşacak bir hükümette HDP’nin de yer alması ihtimalini önlemek için Ak Parti ile birlikte seçim sürecini hazırlama tercihinde bulunabilir mi, sorusu merak konusu idi.
Anlaşıldığı kadarıyla Bahçeli, o konuda partisine yönelecek suçlamayı göğüslemeyi tercih etmiş bulunuyor.
Tabii 2.5 saatlik görüşmede neler oldu, sorusu da önemli.
Başbakan Davutoğlu’nun verdiği bilgiye göre önce terörle mücadele konusunda bir bilgilendirme yapılıyor, ardından Ak Parti’nin erken seçim bağlantılı teklifleri sunuluyor. Bunun üzerine Bahçeli, malum dört maddeyi zikrederek, bunların kabul edilmemesi halinde MHP’nin Ak Parti’nin tekliflerini kabul edemeyeceğini bildiriyor.
Bunun üzerine Davutoğlu, zikredilen 4 madde ile ilgili kanaatlerini açıklama gereği duyuyor.
Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı’nın statüsünün koalisyon çalışmalarıyla ilgisi bulunmadığını, 17-25 Aralık konusunun hakeza koalisyon çalışmalarını ilgilendirmediğini ancak Ak Parti’nin şeffaflıktan yana olduğunu ve çözüm süreci konusunda, şu an devletin kamu düzenini koruma adına terörle en etkin mücadeleyi sürdürdüğünü, ancak toplumun her kesiminin aidiyet bilincini geliştirmek adına demokratik reformlara önem verdiklerini söylüyor.
Sonra...
Sonrası yok.
Ayrılıyorlar.
Evet, artık 23 Ağustos’a kadar Meclis’ten, Davutoğlu’nun “Bu işi Meclis’te çözelim” çağrısına uygun olarak erken seçime dair bir karar ve ona göre bir hükümet formülü çıkmazsa Cumhurbaşkanının yeniden seçim kararı ve seçim hükümeti kurdurması safhasına geçilecek.
Dört parti kabul ederse dört partili, MHP, HDP’li bir hükümete evet demezse üç parti artı bağımsız üyeli bir hükümet kurulacak.
HDP’nin hükümette yer alması özellikle MHP tarafından sorun olarak görülüyor. Ancak bunun önünü kesmek üzere bir Hükümet oluşumuna da kapı aralamadı. Böylece Türkiye HDP’nin koalisyon ortağı olduğu bir hükümet modelini de denemiş olacak. Tabii ki ilginç. HDP parti olarak teröre karşı tavır koyamamışken, şimdi Hükümet ortağı olarak ne yapacak sorusu, herhalde önümüzdeki dönemin en kritik sorusu olacak.
Hayırlısı, diyelim.
Başbakan’ın hassasiyeti
Pazar günkü yazımda geçen “Bir Başbakan müşaviri”ne ilişkin değerlendirme gün boyu yoğun bir telefon trafiği yaşamama sebep oldu. Telefon trafiğinin akşama doğru olan bölümünde bizzat sayın Başbakan aradı. Yazıyı ilk okuduğundan itibaren harekete geçtiğini, o zatın kim olduğunu soruşturduğunu belirtti. Devlette kamu görevlisinin kibir, yukarıdan bakış gibi tavırlarına asla razı olmadığını, bunun en çok hassasiyet gösterdiği konu olduğunu, her açıklamasında buna vurgu yaptığını, böyle bir konunun bizzat kendi sorumluluk alanındaki bir kişi tarafından gösterilmesinin kendisini çok daha fazla üzeceğini ifade etti. Buna benim de inandığımı biliyordu. “Böyle bir şey size ulaşırsa en önce bana söyleyin lütfen” dedi.
Sayın Başbakan’ın hassasiyetini biliyorum. “Temiz kalma” ve “Devlet dili”nin insani boyutu noktasında olağanüstü hassasiyet gösterdiğini biliyorum. Bunu her ortamda te’yid ederim. Zor bir alandadır. Başarılı olmasını diliyorum.