Süslü laflar iyidir hoştur da söyleyen kimdir, ne gayeyle söylemiştir, iyi araştırmak gerek. Ben söze bakarım kim söylemişse söylemiş beni ilgilendirmez, diyemeyiz!
Daha düne kadar siyasetçisinden gazetecisine, akademisyeninden işadamına herkesin ağzında bir “Hoşgörü” lâkırdısı dolaşıp duruyordu. “Bu söylemin altında bakla değil zehir var” diyenler de hoşgörücüler tarafından kınanıyor, dışlanıyordu. “Sen hoşgörüye, kardeşliğe, sevgiye düşman mısın” diye de yaftalanıyordu. Hoşgörücüler kendilerine karşı çıkılmasını hiç de hoşgörmüyordu! “Hoşgörü” diye diye hoş olmayan komplolar kuruyorlardı.
Hâkeza “Dinlerarası diyalog” söylemi de böyleydi. Müslüman Anadolu topraklarında “Dinlerarası diyalog” denilerek Hristiyanlık, Yahudilik pazarlanıyordu. Hatta, tahrif edilmiş dinlerin yanı bir de putperest dinler de eklenmeye başlanmıştı. Kurdukları prefabrik ‘Sırat köprüsü’nden 3 dinin temsilcileri el ele geçip cennet satışına girişmişlerdi. Bir Müslüman kadının kâfirle evlenmesi haram olması gözardı edilip, bir müftü Müslüman bir kadınla Hristiyan bir erkeği evlendirmiş, böylece dinlerin birliği sağlanmıştı!..
Bu sapıklığa da karşı çıkılınca yine aynı koro yine aynı teraneyle başlıyorlardı: “Siz kardeşliğe, dünya barışına, sevgiye düşman mısınız?” Prefabrik ‘sırat köprüsü’nden el ele geçildiği sıralarda Çeçenistan’da, Filistin’de, Bosna’da, Irak’ta, Afganistan’da Müslümanlar’ın üzerine bombalara yağıyordu. Prefabrik ‘sırat köprüsü’nde şaklaban müftünün eline tutan papaz ve haham diğer elleriyle de, kardeşlerimizin üzerine düşen bombaları ateşleyen mekanizmanın düğmesine basıyorlardı!.. 15 Temmuz gecesi de hep birlikte Müslüman Anadolu halkının üzerine bomba yağdırdılar.
Süslü laflara kanmanın bedelini ağır ödedik. Geçmişi unutmayalım. “Hoşgörü”, “Dinlerarası diyalog” üstbaşlığı altında, kimsenin karşı çıkamayacağı “kardeşlik, sevgi, bir arada yaşama” gibi sözlerle Müslüman Anadolu halkının kodlarıyla oynanmaya çalışıldı. 90 yıldır Kemalistler’in söküp atamadığı o ulu çınar bu sefer, Müslüman görünümlü ajan yapılanmalarla zedelenmeye çalışıldı.
Şimdilerde ise, Türkiye’de hiçbir zaman olmamış bir mevzu üzerinden Müslüman Anadolu halkı ikâz ediliyor: “Mezhepçilik yapmayın. Hepimiz Müslümanız”!
Bu argüman da karşı çıkılması zor bir argüman. Karşı çıkarsanız hemen yaftalanırsınız: “Ne yani, sen mezhepçilik yapılsın da, zaten paramparça olmuş Müslümanlar iyice bölünsün, birbirini yesin mi istiyorsun?”
Bu yaftaya cevap vermeyi zül sayarım! Ve şunu hatırlatırım: Müslüman Anadolu halkı hiçbir zaman mezhepçilik yapmamıştır. Mezkûr lâkırdıyla, bir mezhep değil İslâm’ın ana caddesi olan Ehl-i Sünnet mensuplarına parmak sallamak hakkını kim size verdi? Kulağınıza üflenen her sözü söylemek zorunda değilsiniz!.. Söyleyeceğiniz lafın nereden gelip nereye gittiğine bakmanız gerekmiyor mu? İslâm’ın ana caddesi olan Ehl-i Sünnet’le bir sıkıntınız varsa, karından değil de açık açık konuşun da bilelim!.. Ve açıklayın bakalım, Türkiye’de kim mezhepçilik yapıyor!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İran’ı kastederek söylediği “Mezhepçilik yapmayın” sözünü anlayamayacak kadar Erdoğan’dan uzak insanların onunla birlikte siyaset yapması da başlı başına bir garabet!..
Ey siyasiler, parmak sallayarak Müslüman Anadolu halkına değil, masaya oturduğunuz İran’a ve içeride iş tuttuğunuz İrancılar’a söyleyin, “Mezhepçilik yapmayın” diye!..