İran’ın son yıllarda, Orta Doğu’da oynadığı mezhepçi ve bölücü oyunlar, ABD’nin Orta Doğu’daki yok edici projelerine, destek verici niteliktedir. Musul’un üzerinden başlatılan yeni senaryoda, İran’ın Irak’la ilgili sadece kendi çıkarlarını barındıran menfaatlerine bağlıdır. İran’ın tüm tarih sürecine baktığımızda, İslam âleminin bir bütün olması için çabadan ziyade, aynen haçlı zihniyet gibi bölücü anlayışa dayanarak, siyaset inşa ettiğini görmekteyiz. Ne yazık ki İran’ın İslam devrimi değerlerine sadakati, sadece Fars milliyetçiliği ve Pers geleneği için kullanılan enstrüman olarak okunmalıdır. Bunu giderek net görebiliyoruz ve anlayabiliyoruz!
İran Devleti; elindeki kozları, sadece Fars milletinin coğrafyadaki hegemonyasına istinaden yaptığını anlamak için, Irak’taki son tutumunu göz önünde tutmak yeterlidir.
Yıllarca “şeytan” dediği Amerika’ya, bölgede neredeyse yataklık yapan İran’ın, Irak’taki tutumu terör örgütlerinin genişleme planlarına da destek verici nitelik taşıdı. İbadi’nin pervasız beyanlarının, Şii terör örgütlerinin beyan ve hezeyanlarının, esasında neden boy gösterdiğini anlayabiliyoruz.
Lübnanlı Şii âlimi, rahmetli Muhammed Hüseyin Fadlallah’ın bir zamanlar İran’a dair yaptığı tasviri şimdi anlayabiliyoruz. Şii âlimine göre; “İran, Şiiliği sadece konjonktürel menfaatlerine göre kullanmakta.” Buna tasvire en iyi örnek; Azerbaycan toprağı Karabağ’da Şii kanı akıtan Ermenistan’a verdiği destek!
Şii geleneğinin büyük âlimi Fadlallah’a göre, İslam’da Sünni - Şii ayrımı yapan İslam’ın düşmanı olarak tanımlanmalıdır.
Anlaşılan o ki; İran göre “Şii geleneği”, sadece Fars milliyetçiliğine hizmet için dizayn eden derin Fars devleti, günümüzdeki tüm adımlarını bu prensibe dayadığından, Orta Doğu’daki “yok edilme” projesine ses çıkarmamakta, hatta bu yok edilmenin ortağı olmakta. Meselesi “İslam” olmayan İran’ın, sadece davası Fars milliyetçiliği olursa, orada İslam adına tüm referansları da, kendi etnik davasına hizmet içeriği taşımaktadır.
İran’ın demografik yapısına baktığımızda, ne kadar hassas fay hatlarına sahip olduğunu da görmekteyiz. İran içerisindeki bu hassas fay hatlarının güvenliği için, “Şii hilali” projesini pekiştirmekte olduğunu, idrak ediyoruz.
İran’ın içerisinde, hatırı sayılır büyük çoğunluğun Türkler olduğunu bilmeyen yok! Lakin Türklere, hem de Şii kardeşi olan Türklere, bakış açısı ortada! Hiç bir hakkını tanımadığı gibi, basit sorunlarının çözülmesine engel olmakta! Günlerdir, İran Türk’ü bir ailenin yeni doğmuş bebeğine, Türk ismi koymasına her türlü bahaneler üreterek engel olan, bir İran var karşımızda! Evladına “Oğuz Kaan” ismi vermek isteyen babanın, sosyal medya üzerinden yaptığı çağrı sonucunda, aldığı toplumsal baskı neticesinde, Oğuz Kaan’a sadece “Oğuz” isminin verilmesine izin veren bir İran anlayışıyla karşı karşıyayız! Neymiş efendim, “bu isimler, İslam geleneğine zıtmış” diyor İran! Ne kadar acı değil mi? İslam medeniyetinin bayraktarı olan Türklere; İslam dersi vermeye kalkan bakış açısı, Fars devlet menfaati çerçevesinden dışarıya çıkamayan, İslam’ı sadece bu amaç için kullanan devlet geleneğinin içler acısı vaziyetidir.
İslam coğrafyası, Haçlı seferlerine şahit olmuştur. Lakin bunun en acı tarafı, bu seferler sırasında coğrafyadaki asli unsurlardan hizmet alabilmesidir! Günümüz Orta Doğu’sunda olup bitenlere, bu coğrafyanın esas unsurları olan Arap, Türk, Fars ve Kürt toplumlarının, tarihin derinliğindeki ortak paydadan faydalandıkları, Selçuklu modeli birlik ve beraberliği yeniden tartışmak, yeniden gündeme getirmek, yaraları saracak gibi durmakta. Bunu derinden görebilen, uygulamaya kalkan sadece Türkiye’dir. İran fazlasıyla rahatsız oluyor bu durumdan! Rahatsız olması da normaldir. Çünkü bu coğrafyadaki Müslümanların top yekûn menfaatlerine yönelik, birleştirici ve bütünleştirici örnek bir tutumu maalesef yok! Oysa olmasını çok isterdim. İstememdeki yegâne sebep ise, en büyük arzum olan Âlem-i İslam’ın zaferidir...