Yeni Ortadoğu’yu kurabilmenin tek yolu bölgede Şii ve Sünni iç savaşını çıkarmaktan geçer.’ Bu ifadeCIA’nın eski Ortadoğu bölge şefi Robert Baer’in ‘İran’ın Önlenemez Yükselişi’ adlı kitabında yer alan bir tespit.
Ortadoğu’yu şekillendirmek isteyen güçler, emperyalist planlarını güncelleyerek sınırları yeniden çizmek için bu bölgede mezhep çatışmalarını bir araç olarak kullanmak istemektedirler. Irak ile başlayan ilk adım, sonrasında Suriye ile devam ederken şimdi Suriye’yi mezhepsel bölgelere ayırmanın ve bu sürece Türkiye’nin de dâhil olmasını sağlamaya yönelik çalışmaların içerisindeler. Amaç Türkiye’de de mezhepsel çatışmaları artırıp sonrasında bölgeye toptan kanlı müdahaleleri yaparak bölgeyi yeniden şekillendirmenin hesaplarını gerçekleştirmektir.
Bu tehlikeye yönelik sosyal, kültürel ve eğitim açısından gerekli çalışmaların yapılarak önlem almanın zorunluluğu ortadadır.
Eğitim dünyası açısından bu işi biraz daha net olarak açacak olursak, burada ilk başta üniversitelerde Alevi-Sünni akademisyenlerden oluşan eğitim ve ilahiyat komisyonu oluşturulabilir. Bu komisyon farklılıkları ötekileştirme değil, ortak bir zenginlik kaynağı olarak yeni nesillere nasıl sunulacağının yolunu belirlemelidir.
‘Yollar her ne kadar çeşitli ise de gaye birdir. Görmüyor musun ki Kabe’ye giden ne çok yol vardır. Bazısının Şam’dan, bazısının Acem’den, bazısının Çin’den, bazısının da deniz yolundan Hint ve Yemen’dendir.
‘Bir çeşmeden sızan su acı datlı olmaya, Edebdür bize yermek, bir lüleden sızaram’ dizelerinde olduğu gibi mezhep farklılıklarını birlikteliği artırma adına kullanmanın yolu geçmişte yazılan edebi eserlerimizde mevcuttur.
Bu komisyonun yapacağı çalışmalar da, mezhep farklılıklarının ayrışma değil aynı istikamete yöneldiğine dair, Mevlana ve Yunus Emre’nin yukarıdaki fikirlerinden yola çıkarak eserlerinde yer alan görüşleri ele almak, çalışmaların başlangıcı hakkında yol gösterebilir.
En önemli adım, bir Alevi’nin Sünni bir insanın yaşam tarzını ve mezhebini bilmesinin gerekliliğinin yanında, bir Sünni’nin de Alevi bir insanın mezhebine dair bilgileri bilmesinin zorunluluğunu anlatabilmektir. Bu zorunluluğun yasal açıdan değil sosyalleşme adına elzem olduğunun vurgulanması önemli olacaktır.
Sünni bir öğrencinin Muharrem orucunun zamanını ve o orucun gerekliliklerini bilmesinin yanında, bir Alevi öğrencinin Ramazan ayı orucunun zamanını ve gerekliliklerini bilmesi, empati yapabilmenin ve karşı mezhebe saygı duyabilmesinin ön koşuludur. Başka bir mezhebi öğrenmek asimile olmanın değil aynı topraklarda yaşayan insanların birbirini anlaması ve sorumluluklarını yerine getirirken saygı çerçevesince karşı mezhepteki bireylerinde sorumluluklarını yerine getirmesine yardımcı olmasını sağlayacaktır.
Anadilde eğitim tartışmaları barış sürecinde eğitimin diğer önemli bir unsuru olarak bilinmektedir.Bu durum bizden ziyade 21. yy da farklı etnik yapıda olan tüm devletlerin ortak bir sorunu haline gelmiştir. Anadilde eğitim talebi dünyanın diğer devletleri tarafından ne şekilde ele alınmış, nasıl çözüm bulma yoluna gidilmiş, değerlendirilebilir. Örneğin, Finlandiya’da Samiler, Romenler ve İsveçliler Fince’yi öğrenmek zorunda iken Finliler, diğer dilleri öğrenmek zorunda değildir, bunun yanında Britanya’da İngilizler, Pencap ve Gal dilini öğrenmek zorunda değilken bu iki grup İngilizceyi öğrenmek zorundadır. Bu örnek üzerinde çalışılması gereken bir seçenek olarak görülebilir.
Ülkemizin tarihi ile yüzleşip bu topraklarda tekrar birliktelik ruhunu canlandırma adına inşa etmeye çalıştığı bir barış süreci içerisine girmenin verdiği heyecan, milletimizi oluşturan tüm sosyal unsurlar tarafından güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Her alanda yapılması gereken adımların yoğun olarak tartışıldığı bu günlerde, olayın eğitim yönü ile ilgili görüş veya olguların ele alınması önemlidir. Lakin bu durumun halen idrak edilmemiş olması, sürecin önemli olan fakat eksik kalan bir açıdan ilerlendiğini göstermektedir.
İşte bu sebeplerden dolayı ihmal edilmemesi gereken bir nokta ‘Barışa eğitim açısından bakabilmek’tir.