Atasözlerinin vermek istediği mesajlar, kıssadan hisselere ben çok değer veririm. Her zaman doğru ve önemli noktalara dikkati çekiyor. Mesela “Armudu soy da ye, elmayı say da ye”. Yürütülen araştırmalar elmanın kabuklarında mevcut fenolik bileşenlerin sağlığımız için ne kadar yararlı olduğunu gösteriyor, ama atasözünde elma kabuklarının yararlarına dikkat çekilirken, miktarını abartmamak gerektiği noktasına dikkat çekiyor. Diğer taraftan armud meyve kabuğu ise sindirimi zor olduğundan önerilmiyor. Bende hayranlık uyandıran husus ise, günümüzde gelişmiş cihazlarla bilimsel olarak ortaya konulan bu bilginin, atalarımız tarafından tamamen deneyimlere bağlı olarak gözlemlenmiş olması.
Ancak günümüzde insanlar tarım ve veteriner ilaçları, çevresel toksinler ve diğer olumsuz etkenlerin meyve kabuklarında birikmesi endişesi ile meyveleri soyarak tüketmeyi tercih ediyor. Yani sağlığımız için asıl yararlı kısımları çöpe gidiyor. Tabi her meyvenin kabuğunu tüketmek pek mümkün olamıyor. Mesela, eşşek neden karpuzun kabuğunu tercih ediyor? Ya da soğanın ve yer fıstığının soyduğumuz dış kırmızı kabuklarının kuvvetli antioksidan etkili resveratrol bakımından zengin olduğunu biliyor muydunuz! Kabak çekirdeğinin çitleyip attığımız dış kabuğu en zengin demir kaynaklarından biri!
Dış kabuğunu tüketemeyip attığımız bir meyve grubu ise narenciyeler. Aslında mandalina kabuklarının güneydoğu Asya’da tedavi amacıyla kullanıldığı milattan önce onuncu yüzyıla dayanıyor. Ancak son yıllarda yürütülen bilimsel araştırmalar narenciye kabuklarında bulunan biyoflavonoitlerin insan sağlığı bakımından önemini ortaya koyuyor. Bu konuda en çok üzerinde durulan kanser gelişiminin önlenmesinde oynadığı rol; ancak bilimsel araştırmalar iltihaplı hastalıkların önlenmesinde, Alzheimer hastalığı belirtilerinin geciktirilmesinde, metaboliksendrom, kan lipit değerlerinin düşürülmesinde önemli katkı sağlayabileceğini ortaya koyuyor.
Yürütülen bilimsel araştırmalar narenciye meyve kabuklarında bulunan fenolik bileşikler arasında polihidroksiflavan (hesperidin, neohesperidin, naringin) ve polimetoksiflavon (nobiletin, tangeretin, sinesetin) grubu flavonoitlerin kanserler üzerinde etkili olabileceğini gösteriyor. Kanser gelişiminde rol oynayan bazı etkenler üzerinde etkileri (antiproliferatif, sinyal enzimlerini baskılayıcı, metastazı önleyici, kanser hücre kanser hücrelerini öldürücü) gözlemlenmiş bu çalışmaların sonuçlarına bakıp da hemen limon, portakal, mandalinayı kabukları ile mi yemeliyim diye düşünebilirsiniz! Nitekim internette, sosyal medyada limon kabuklarının özellikle kolon, akciğer, deri, prostat, karaciğer kanserlerine karşı etkili olduğu konusunda dolaşan bir sürü yazı var. Hatta tanınmış bir onkoloji uzmanı narenciyelerin kabukları ile tüketilmesini öneriyordu. Ancak şu aşamada bu bilgiler çoğunlukla laboratuvarda çeşitli kanser hücreleri üzerinde yürütülen deneyler (in vitro) ile sınırlı, az sayıda deney hayvanı çalışması da var. İnsanlarda da kanser vakalarında gerçekten etkili olabilir mi? Hangi kanserler üzerinde daha etkili olabilir? Bu soruların cevabını alabileceğimiz kapsamlı klinik insan araştırmaları henüz bulunmuyor.
Eğer etkisinin klinik olarak ispatlanmasını beklemek istemiyorsanız, narenciyeleri kabukları ile yemek zor ama, kabukları rendeleyerek salatalarınıza, yemeklerinize aroma vermek için ilave edebilirsiniz. Ya da kabukları ile şekersiz reçel yapıp tüketebilirsiniz.
Rawson et al., 2014: Efficaciousanticancerproperty of flavonoidscitruspeels. Food Science and Human Wellness 3, 104-109.