Metin Yüksel’i 1974 yılında tanıdım. Eğer MTTB ile Akıncılar ile ya da MSP ile biraz ilgiliyseniz Metin’i tanımamanız mümkün değildi.
Çünkü o gelir size kendini tanıtırdı.
Tanıdığımda daha 16 yaşındaydı. Ama 20-25 yaşında gösterecek kadar iri cüsseliydi.
Yerinde duramazdı, sürekli hareket halindeydi.
Siz biraz durgun davransanız gelir sizi şaka yollu yumruklarıyla uyarırdı.
Gözünü budaktan esirgemezdi.
***
MTTB spor salonunda boks yaparken görmüştüm bir defa. O kah MTTB’de kah MSP de kah Akıncılar’daydı.
O yıllar anarşik eylemlerin yoğun olduğu yıllardı. Her gün 10-15 vatan evladının sağ sol kavgalarında hayatını kaybettiği yıllardı.
Büyüklerimiz, İslamcı gençliğe bunun bir senaryo olduğunu, öğrencilerin derslerine odaklanmalarını ve olayların dışında kalmalarını tavsiye ediyorlardı.
Biz kimseye saldırmıyorduk ama bize saldırılıyordu!
Biz de mecburen tedbir alıyorduk. Yurdun kubbelerinde az gece nöbeti tutmadık.
Karate, tekvando gibi savunma sporlarına da devam ediyorduk.
***
Ben 1975 yılında Fevzipaşa Cd. 23 numaradaki binanın 1. katında bulunan MSP İl Başkanlığı’nın tek büro çalışanıydım. Bir üst katta da MSP Fatih İlçesi vardı orada da Abdulaziz isimli bir arkadaş görev yapıyordu.
Dolayısıyla Metin Yüksel hemen her gün uğrardı.
Hatıralarımızdan birini nakledeyim.
1975 ara seçimleri vardı. Metin Yüksel fırtına gibi esiyordu. Miting, toplantı, yürüyüş hepsinde en öndeydi.
***
Bir gün Metin caddenin öteki tarafında broşür dağıtıyordu. Tam Emir Buhari camiinin olduğu sokağın başında. Metin birden hareketlendi. Birkaç kişi Metin’i sıkıştırıyordu. Metin bu, durur mu, bir yumruk vurdu indirdi aşağı. Hemen indim Metin’in yanındakileri birlikte dağıttık. Meğer bir tuzakmış.
Arkamızı döndük ki abartmıyorum 20-30 solcu ellerinde sopalar önümüzü kesmişler.
Parti binasının yolu kapalıydı. Ya firar edecektik ya sebat.
***
Metin’in elinde bir job vardı bende o da yoktu. Eli sopalılara daldık. Orta refüje vardığımda çöp bidonunda bir kürek buldum. Salladıkça etrafımdakiler dalgalanıyordu.
Baktım Metin’i sarmışlar sopalarla vuruyorlar. Kürekle hamle yapıp Metin’i aralarından aldım. Sonra Abdulaziz de geldi. Biz abartmıyorum üç kişiyiz, o eli sopalıları önümüze kattık, arkalarındaki halk da paniğe kapıldı, biz kovalıyoruz yüzlerce kişi önümüzde kaçıyordu.
Püskürttük ama Metin’i görecektiniz elinde jop caddede“Kaçmayın korkaklar ben şehid olacağım!” diye gürlüyordu.
Metin’in bileği ağrıyordu, benim ön dişim ve kol saatim kırılmıştı,Abdulaziz kafasına bir darbe yemiş kan akıyordu.
Abdulaziz’i karşıdaki eczaneye götürdük pansuman yaptırdık.
***
Sonra eczanenin komşusu Saray Muhallebicisi İbrahim Kocadağ (halen sağ, Karagümrük’teki Saray lokantasının ortağı) anlattı ona da eczacı hanım anlatmış. Meğer eczacı da solcuymuş.
Bize saldıran gençler eczacı hanıma gelmişler, “Nasıl abla yobazın kafasını iyi kırmış mıyız?” diye övünmek istemişler.
Eczacı da, “Otuz kişi utanmadan üç kişinin önünde kaçtınız bir de iyi kırmış mıyız diye soruyorsunuz.” diye terslemiş.
Gençler, ‘Ne üç kişisi abla onlar çok kalabalıktılar!” demiş.
Biz sadece üç kişiydik!
***
Ben 1976 yılında yurt dışına çıktım. Medine-i Münevvere’deyken Metin’in şehadet haberini yazarımız Selahaddin Eş’in yayınladığı benim de temsilcisi olduğum haftalık Hicret dergisi elime geçince okudum.
Metin arzuladığı şehadet şerbetini içmişti.
23 Şubat 1979 Cuma günü Fatih Camii türbe kapısının biraz ilerisinde şehid edilen Metin Yüksel’i rahmetle anıyorum.
Bir Fatiha lütfen. Metin’e ve tüm şehidlerimize.