Sadece eğitim sektörünün değil, Türkiye’nin en temel sorunu kurumsal yapılanmasını küresel gelişmelere uyarlamada geç kalması.
Eskiden bu uyarlama hiç olmazdı, şimdi en azından geç de olsa bir şeyler oluyor ama geç uyumun her alanda maliyeti bize çok pahalıya patlıyor.
Zaten, küresel gelişmelere uyumu hızlı yaşayan ülkeler daha hızlı büyüyorlar, bu uyumu geç gerçekleştirenler ise daha yavaş büyüyorlar.
Doğru olduğunu düşündüğüm bu mantığı isterseniz gelin meslek eğitimi konusuna da bir uyarlayalım.
Dünya çok büyük bir üretim sistem değişikliğinin içinden geçiyor, sanayi toplumları hızla bilgi toplumlarına dönüşüyorlar.
Okul kavramı, özellikle de bizim algıladığımız şekliyle, sanayi toplumlarının bir kavramı, bir kurumu; mevcut şekliyle “okul kavramı” dünyanın her yerinde bir sorun ama bizde, malum nedenlerden, biraz daha fazla bir sorun, malum nedenlere bu yazımda girmeyeceğim.
Ancak, meslek okulunun sorunu çok daha fazla zira bu kavram sanayi toplumları sonrası bir anlam ifade etmeyen, etmeyecek bir kavram.
Üretime uygulanan bilginin artış hızı baş döndürücü, tarihte hiç bir zaman böyle olmamış idi.
19. Yüzyılda, 20. Yüzyılın ilk altmış, yetmiş senesinde sanayide uygulanan bilginin üretimi ile bu bilgiyi ikame edecek, sanayide eski bilginin uygulanmasını çöpe attıracak yeni bilginin üretimi arasında belirli bir süre vardı ve bu belirli süre meslek okullarına, en genel ifadesiyle okullara, öğretmenlere bu bilgiyi öğrenme ve bu bilgi eskimeden, sanayide kullanımı anlamsızlaşmadan öğrencilere aktarma zamanı ve olanağı sunuyordu.
Bilgi toplumu ile birlikte bilginin üretim hızında gerçekten baş döndürücü bir gelişme yaşanıyor, üretimde kullanılan bilgi üç, dört ay, bilemediniz bir sene içinde eskiyor, yerine de yenisi geliyor.
Okulun, meslek okulunun, meslek öğretmeninin bu baş döndürücü tempoyu yakalaması, izlemesi ve anlamsız olmayacak bir periyot içinde eskimemiş bilgiyi öğrencisine aktarması imkansız.
Bu meselenin öğretim süreci içinde stajların payını arttırarak da çözülmesi çok zor.
Okul, meslek okulu, tanım gereği, bu kelimeyi olumsuz anlamda kullanmıyorum, hantal kurumlardır, ancak, yeni bilgi ile bu bilgiyi ikame edecek yeni bilginin üretimi arasında geçen sürenin uzun olduğu bilgi türlerinde aktarma işlemini yapabilirler; zaten meslek okulları bilgi üretme misyonu olan kurumlar da değillerdir.
Peki, üretilen yeni bilgiyi üretimde uygulayacak insanlar nasıl yetişeceklerdir?
Bu misyon artık meslek okullarının değil, bizzat firmalarındır.
Firmalar, çok yeni ve çok kısa sürede eskiyecek bilgiyi uygulayıcılara firma içinde aktaracaklar, bilgi nitelik değiştirdiğinde de uyum böylece çok daha kolay, yerinde ve zamanında gerçekleşecektir.
Misyonunu tamamlamış meslek okulu kavramının zaten en önemli yapısal sorunu mezunlarının bilgi, beceri arzı ile sanayinin bilgi, beceri talebi arasında hem zamansal, hem de niteliksel büyük bir açığın varlığı idi.
Meslek okulları, lise ya da yüksek okul seviyesinde, bu büyük ve yapısal açığı hiç bir zaman kapatamayacaklardır.
Mevcut meslek okullarının, mesela ipad, iphone gibi cihazlarda, yeni çağı da bunlar belirliyor, işlevi ne olabilir ki?
Firmalar iyi yetişmiş, yani ingilizce, fizik ve matematik bilen, aklı yeniliklere, çevreye açık genci alacak, her türlü yeni bilginin yeni üretime uygulanmasının öğretilmesi firma içinde olacaktır; bankaların, muhtemelen hiç bankacılık bilmeyen akıllı gençleri istihdam edip, MT kurslarıyla işe uygun adam yetiştirmeleri bir örnektir, hiç bir bankacılık meslek okulunun bir bankanın ne istediğini bankanın kendisinden iyi bilemeyeceği temel gerçektir.
Teknolojik gelişmenin belirlediği bu kaçınılmaz durum meslek okullarının vergilerle finansman meselesini de ilgilendiriyor, sanayi artık ara eleman yetiştirmek için vergi verip bu beceriyi haiz genci okul sonrası istihdam etme yerine bu beşeri yatırımı firma içinde yapacak, vergiyi kendi öğretim süreçlerine harcayacaktır.