Kanal İstanbul, hükümetin 2011 yılında ilan ettiği bir proje.
Hükümet sesiz sakin proje üzerinde çalışıyordu.
Boğaziçi, OTDÜ, İTÜ, Gazi, Başkent, Atılım ve Çankırı üniversiteleri, 200 civarında akademisyen ve uzman 33 bilim dalında çalışma yaptı.
Zemin mekaniği, deprem analizi, su kalitesi, gemi trafik analizi, işletme modeli, inşaat yönetimi, hukuk, arkeoloji, bitki ve hayvan habitatı, kültürel miras, atık yöntemi, 17 bin metre karada ve denizde sondaj, 8 noktada yeraltı suyu akış kuyusu, 57 kurum ve kuruluştan ÇED görüşü ve katılım, Türkiye ve Fransa’da laboratuvar deneyleri simülasyonları ve yerim olmadığı için isimlerini sayamadığım diğer alanlarda çalışmalar yapıldı.
Hülasa devlet projeyi bütün ayrıntılarıyla inceleyip araştırdı ve olgunlaştırdı.
***
9 yıldır sessizliğini koruyan muhalefet ne oldu da birden bire konuyu ihanet/cinayet ithamıyla gündeme getirdi?
İmamoğlu’nun startını verdiği bu saldırının iddiaları, ilgili bakanlık tarafından cevaplandırıldığı halde, ‘Ya kanal ya İstanbul’ sloganıyla yürütülen propagandanın arkasındaki gerekçe nedir?
Metro ekranlarına ‘Kanal İstanbul demek, bu milleti sevmemek demek’ sloganının altına bakanlığın yalanladığı konuları gerçekmiş gibi halka sunma gayretinin temelinde ne var?
***
İddiaları ve cevapları okudum, dinledim.
Teknik konular dışında halkın anlayacağı konulara baktım iddialar inandırıcı gelmedi.
Deprem dediler, en yakın fay hattına 11 km. uzaklıkta olduğu ve fay hattı üzerinde bile olsa en yakın fay hattının yerin 7 km altında olduğu dolayısıyla kanalın depremi tetiklemeyeceği açığa çıktı.
Su kaybı dediler yüzde 2.8’lik bir su kaybı olacağı ve Melen Projesi’nin tamamlanması halinde İstanbul’un su sorunun kalmayacağı ortaya çıktı.
Bütçeye 110 milyar liralık yük binecek dediler proje bedelinin 75 milyar olduğu ortaya çıktı.
6 senede bitirilmesi demek yıllık 12 buçuk milyar yük demektir ki 1 trilyonluk bütçede devede kulak bile değildir.
İnşaat başlayınca E5’in sık sık trafiğe kapatılacağı iddia edildi, çalışma alanında teşkil edilecek yolların kullanılacağı ve şehir içi ve çevre yollanın kullanılmayacağı ortaya çıktı.
1,5 milyon yeni nüfus dediler 500 bin çıktı.
***
İddiaları ve cevapları okuduğumda özellikle de Dışişleri Bakanlığı’nın boğazlar değerlendirmesini okuduğumda projenin hem şehrimize hem ülkemize artı bir değer katacağı gibi boğazların güvenliği için atılmış ciddi bir adım olduğu kanaatine vardım.
Peki konuyu tartışmaya açan İmamoğlu’nun derdi ne?
6 aydan beri İBB’de ‘İşte budur’ dedirtecek hiçbir icraata imza atmamış, üstelik İBB önünde işten atılanların ve hayvan severlerin protesto eylemlerini sürdürdüğü bir ortamda, İmamoğlu belediye hizmetlerini bir kenara bırakmış, kendisini gündemde tutacak ve iktidara karşı muhalefetin öncülüğünü yapacak bir konu olarak Kanal İstanbul’u seçmiş görünüyor. Taktik fena değil!
Erdoğan nefretiyle ne yapacağını şaşırmış çevreler de bu sürece destek veriyor.
***
‘Kanal İstanbul demek bu milleti sevmemek demek’ kelimenin tam anlamıyla kutuplaştırmadır!
‘Ya Kanal ya İstanbul’ demek ötekini şeytanlaştırmadır!
Seçimden önce herkesin başkanı olacağını iddia edip şimdi projeyi destekleyenleri ihanetle suçlamak tam bir bölücülüktür!
Yani İmamoğlu’nun yaptığı siyaset değil tam bir kutuplaştırma ve ötekileştirmedir.
O da çok iyi biliyor ki bu proje gerçekleşecektir. Ama asıl hedef kanal değil 2023 cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğu için bu kutuplaştırma söylemini sürdürecektir!
İki CHP’li arasındaki rüşveti konuşmaktansa Kanal İstanbul’a muhalefeti yeğleyen CHP de tabiatıyla konuya can yeleği gibi sarılacaktır/sarılmıştır.
Bu konu CHP’yi kurtarır mı yoksa batırır mı göreceğiz!